Dünya
Sağlık Örgütünün araştırmalarına göre dünyada her yıl 8 milyon kişi
vereme yakalanmakta, 3 milyon kişi bu hastalık nedeniyle hayatını
kaybetmektedir. Dünya nüfusunun üçte biri yani 1.9 milyar kişi verem
mikrobuyla enfekte durumdadır. Bunlardan en az 50 milyonunun klasik
ilaçlara dirençli verem basilleri ile enfekte olduğu tahmin
edilmektedir.
Hastaların %75’i sosyo-ekonomik bakımdan geri kalmış 13 ülkede ortaya
çıkmaktadır. Ancak 1985’lerden sonra ileri endüstri ülkelerinde de artış
olması, bu ülkeleri de konuya yeniden önem vermeye ve ciddi tedbirler
almaya zorlamıştır.
Ülkemizde durum incelendiğinde ise şu durum görülmektedir. 1950’lerde
verem görülme sıklığı ve ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer
almaktaydı. 1945 yılında verem ölüm oranı yüzbinde 262 ve 1965 yılında
hastalığa yakalanma oranı yüzbinde 172 idi. 1953 yılından itibaren
başlatılan aşı kampanyaları, açılan verem savaş dispanserleri ve
sanatoryumlarda uygulanan tedavi hizmetleri, geniş halk kitlelerinin
röntgenle tarama çalışmaları, Sağlık Bakanlığı, UNİCEF ve verem savaş
derneklerinin destek ve faaliyetleri ile verem nedeniyle ölümler ve
vereme yakalanma oranları hızla düşüş göstermiştir. Bu düşüş halen devam
etmekte olup bu gün verem ölüm oranı yüzbinde 2.8 ve vereme yakalanma
oranı ise yüzbinde 29 civarındadır. Ancak bu rakam Batı Avrupa
ülkelerinden yüksek olup, amacımız bu ülkelerde olduğu gibi yüzbinde 10
oranının altına düşmektir. Ülkemizde enfeksiyon havuzunun genişliği
halen 12-15 milyon kişi civarındadır. Hastalığın en sık görüldüğü bölge
Marmara Bölgesi olup, bunu Güneydoğu Anadolu Bölgesi takip etmektedir.
Hastalığın en az görüldüğü bölgeler ise Akdeniz ve İç Anadolu
Bölgesidir.
Günümüzde tüm dünyanın verem ile ilgili en önemli problemlerinden biri
1. kuşak etkin ilaçlara direnç kazanmış hasta sayılarının artma
göstermesidir. Özellikle tedavi programlarının iyi takip edilemediği
ülkelerde bu oranlar inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. Ülkemizde klasik
ilaçlara direnç kazanmış veremli hasta sayısı 2000 civarında olup bu
konu özel bir dikkatle takip edilmektedir.
Ülkemizde veremle mücadeleyi yürütecek ciddi bir teşkilat mevcuttur. Bu
kuruluşlar aşılama ve tedavi hizmetlerini ücretsiz olarak halkımıza
ulaştırmaktadır.
1950’lerde yapılan programların 1. amacı aşılama ve kitle taramaları
idi, günümüzde ise en önemli amacımız, bulunan hastaların hatasız
tedavilerinin temini olmalıdır. Yeni hastaların bulunmasına yönelik
özellikle kitle taramaları gibi çalışmalar ise ancak 2. sırada yer
almaktadır. Bu nedenle ülke çapında uygulanacak bir Tüberküloz Kontrol
Programının düzenlenmesinde birinci önceliğin tedavi programı olduğu göz
önüne alınmalıdır.
2000’li yıllara hitap edecek şekilde yeniden düzenlenen bir Ulusal
Tüberküloz Kontrol Programımızın yeni aktiviteleri şunlardır:
Direkt gözlem altında tedavi stratejisinin uygulanması
Çok ilaca dirençli vakaların tedavisi projesi
BCG aşılama oranlarının %85’in üzerine çıkarılması
Eğitim programlarına ağırlık verilmesi ve sürekli hale getirilmesi
Laboratuar ağının güçlendirilmesi
Göğüs hastalıkları hastanelerinin modernizasyonu
Tüm sağlık kuruluşlarında standardize edilmiş tanı ve tedavi ilkelerinin
uygulanması
Tedaviye alınan tüm hastaların kayıt ve takip altına alınması
Gönüllü kuruluşlar ile işbirliği
Uluslararası kuruluşlar ile işbirliği
Verem hastalığı ile mücadele görüldüğü gibi meşakkatli, sabır isteyen,
pahalı ve uzun yıllar içeren bir uygulamayı gerekmektedir. Bir basil
müspet tüberkülozlu hastanın yılda, 10-15 kişiyi enfekte ederek
hastalığın kolayca yayılabilmesi yanında tedavinin en az 6 ay veya 9 ay
devem ettirilmesi ve hasta ile birlikte ailesinin de takip edilmesi
zorunluluğu, Tüberküloz Kontrol Programının ne kadar güç olduğunu
göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığın araştırmalar
göstermektedir ki; Türkiye gibi bir ülkede Etkili bir Tüberküloz Kontrol
Programı ile Tüberküloz görülme sıklığının yarıya indirilmesi için 8
yıl geçmesi gerekmektedir.
Halkımızdan bu konudaki en önemli beklentilerimiz ise şunlardır:
Çocuklarımızın aşılarının yapılması konusunda anne ve babaların duyarlı
davranmaları. BCG aşısının ilki 2. Ayını doldurunca , ikincisi ilkokul
1. Sınıfta yapılmaktadır. Aşının hiçbir yan etkisi olmayıp koruyuculuğu
yüksektir (%80).
Tüberküloz teşhis ve tedavisi Bakanlığımız tarafından ücretsiz olarak
yapılmaktadır. Tüberküloz şüphesi olan tüm hastalarımızın en yakın
sağlık kuruluşuna ( özellikle verem savaş dispanserine) başvurarak
gerekli tetkikleri yaptırmaları gerekmektedir.
Tedaviye alınan hastaların tedavilerini aksatmadan devam etmeleri ve
aile bireylerini kontrole getirmeleri gerekmektedir.
Bu tedavinin kesintisiz devamı halinde şifa oranı %100 civarındadır.
Türkiye zaten geçmişte de, çok başarılı bir “Verem Savaşı” örneği
sergilemiştir. Bugün de Bakanlığımıza 271 Verem Savaş Dispanseri, 22
Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 11 Verem Pavyonu, diğer kuruluşlara bağlı 7
Göğüs Hastalıkları Hastanesinden oluşmuş geniş bir teşkilat ile, bu
mücadele için pek çok ülkeden hatta bazı çok gelişmiş ülkelerden bile
daha şanslı durumdadır.
TÜBERKÜLOZ (VEREM)
Ocak ayının ilk haftası Verem Savaş Haftası olarak kutlanmaktadır. Verem
hastalığının etkeni olan Koch Basili İlk defa 1882 yılında Robert KOCH
tarafından gösterilmiştir. Bu basil en çok akciğere daha sonra
böbrek,kemik,mide-barsak sistemi,deri,merkezi sinir sistemi ve lenf
sistemini tercih eder.
BULAŞMA
Uzun yıllar,verem mikrobunun hemen her yolla ve kolayca bulaşabildiği
sanılmıştır. Bugün bile,bulaşmanın,hastaların balgamlarından toza
toprağa karışan basillerin inhalasyonu (solunması) ya da hastalarla aynı
kap-kacağı kullanmakla olduğu inancı hayli yaygındır.
Tüberküloz basilinin akciğerlere yerleşip çoğalabilmesi için akciğerin
en uç noktalarına kadar ulaşması gerekmektedir. Bu uç noktalara
ulaşmayan,ağız ve burnun iç yüzeylerinde ve bronşlarda tutulan basiller
çoğalamamakta ve dışarı atılmaktadır. Bu uç noktalara geçiş yolları son
derece dar olduğundan buralardan toz toprak gibi büyük partiküllerin
geçmesi de mümkün olmamaktadır. Toz ve toprakla bulaşmayı
imkansızlaştıran bir faktör de basillerin gün ışığından çok çabuk
etkilenmeleridir. Bulaşma pratik olarak yalnızca,damlacık çekirdeği
tabir edilen ve hastaların öksürük ve aksırıklarıyla meydana gelebilen,
aerosol şeklindeki parçacıkların üzerindeki basillerle olmaktadır.
Hafiflikleri nedeniyle uzun süre havada asılı kalabilen bu parçacıkların
üzerindeki basiller güneş ışığı giren bir ortamda 1-2 saat içersinde
ölürler,güneş ışığı girmeyen loş yerlerde ise (sinema,bar,cezaevi
koğuşları vs.. ) uzun süre canlı kalabilirler.
Damlacık çekirdekleri yalnız öksürük ve aksırıkla meydana
gelebilmektedir. Bu nedenle öksürük bulaşma açısından en çok dikkat
edilmesi gereken bulgudur.
Öksürük akciğer tüberküloz olgularının % 75‘ inde bulunmaktadır.
Öksürmeyen hastaların pratik olarak bulaştırıcı olmadıkları kabul
edilmektedir.
Meme tüberkülozlu ineklerin kaynatılmadan içilen sütlerinden de bulaşma
olabilmektedir. Bu tür bulaşma ender olup veremle savaşta hiçbir
önceliği olmayan sindirim sistemi tüberkülozuna yol açmaktadır.
BELİRTİLER
1- Halsizlik,yorgunluk,iştahsızlık,zayıflama ve gece terlemesi
2- Ateş
3- Öksürük,balgam ve kan tükürme
4- Göğüs kafesinin yan tarafının ağrısı
TEŞHiS
1- Hasta öyküsü ve fizik muayene
2- Radyoloji
3- Tüberkülin Testi
4- Balgam tetkiki
5- Kesin tanı kültür çalışmasıyla konur.
TEDAVi
İlaçla iyileşme oranı çok yüksektir. Önemli olan ilaçları belirtilen doz
ve sürede kullanmaktır. Hastanın kendisi ve çevresindekilerin
kontrolleri önemlidir.
KORUNMA
1- BCG Aşısı ile korunma
2- İlaçla korunma
BCG Aşısıyla Korunma: Mikrobun zayıflatılmış bir türünden yapılan
aşıdır. Ülkemizde uygulanan verem aşı şeması ;
İlk aşı : Bebek 2 . ayını doldurunca
Rapel : İlkokul 1. Sınıfta
İlaçla Korunma : Veremle savaşın temel amacı insanların verem mikrobuyla
karşılanmalarını önlemektir. Bunun en etkili yolu erken teşhis ve
düzenli tedavidir. Erken teşhiste ne kadar başarılı olunsa da çoğu
zaman, hastaların yakın temaslılarının enfekte olmaları
önlenememektedir. Mikrop kapmalarını önleyemediğimiz insanları ilaçla
koruyarak hastalanma ihtimalini en aza indirmek ve bu suretle yeni
enfeksiyon kaynaklarının ortaya çıkışını önlemek de verem savaşın önemli
ilkelerinden biridir.
VEREMLE SAVAŞ KAVRAMI ve İLKELERİ
Veremle savaşta amaç,insanların tüberküloz basili ile enfekte olmalarını
önlemektir. Çünkü basille enfekte olan kişi hemen hastalanmasa bile
yaşadığı sürece hastalanma riski altındadır. Bu nedenle hastalık
kaynaklarını olabildiğince erken teşhis etmek ve bunları yeterli süre ve
düzenli olarak tedavi etmek verem savaşın temel ilkesidir.
Olası bir enfeksiyona karşı,insanları BCG aşısıyla bağışıklamak ve
enfekte kişileri de olabildiğince erken teşhis ederek ilaçla korumak ve
bu suretle hastalanma riskini asgariye düşürmek de verem savaşın diğer
iki önemli ilkesidir.
ÇOCUKLARINIZI MUTLAKA BCG AŞISIYLA AŞILATINIZ. Bu konuda bilgi için
verem savaş dispanserlerine,sağlık ocaklarına başvurabilirsiniz.