FrmCafe
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


      FrmCafeHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız : 0

 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En iyi yollayıcılar
Programcı
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
Draquinq
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
xxReDoLxx
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
Dj Güray
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
kortel
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
AnyCooL
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
estonya
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
KinqCommando
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
kaharamanlar
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
zargonx041
Dinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_lcapDinler Tarihi - Sayfa 3 Voting_barDinler Tarihi - Sayfa 3 Vote_rcap 
En son konular
» Knıght Online Oynayanlar...
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 30, 2010 11:27 pm tarafından kortel

» Domuz
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:31 pm tarafından xxReDoLxx

» 3 Dakika Önce
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:31 pm tarafından xxReDoLxx

» Bir Çanak Ayran
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:27 pm tarafından xxReDoLxx

» Arka Kapı
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:26 pm tarafından xxReDoLxx

» Nereden anladın
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:26 pm tarafından xxReDoLxx

» Yesekmi?
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:25 pm tarafından xxReDoLxx

» No.160
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:24 pm tarafından xxReDoLxx

» Ödül
Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptySalı Haz. 29, 2010 10:22 pm tarafından xxReDoLxx

Zirve100

Zirve100 Toplist
Alexa

 

 Dinler Tarihi

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3
YazarMesaj
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:54 am

Dionysos ve Orphik Din

Ruh göçü Yunanistan'da "Orphik" denilen dini bir akıma paralel olarak
ortaya çıkmıştır. Orphik kelimesi efsanevî bir şarkıcı olan Orpheus'un
adından gelir. Ancak bu akımın adından çok, asıl kendisi dikkat
çekicidir. Orphik dininin Tanrısı Yunanistan'a kuzeyden, Trakya'dan
gelmiş olan Dionysos'tur. Tanrı huzurunda, bağ kütüğü (asma) kutsaldır.

Bir başka deyişle: Dionysos kendinden geçme ve sarhoşluk durumlarını
kutsar. Bu dinin inananları kendinden geçme ve sarhoşluk durumunda
Tanrıya tapınırlar. Oysa Homer döneminin Tanrıları, herşeyden önce,
karşımıza idealleştirilmiş insan biçimlerinde görünürler.

Bu klâsik dönemde Tanrılara tapınmak için muhteşem ve aydınlık
tapınaklar yapılır ve tapınmalar ölçülü törenler biçiminde olurdu.
Yunanistan'ın klâsik dönemindeki tapınma biçimleri ile Dionysos dininin
tapınma biçimleri, biri ötekinden kesinkes ayrıdır. Dionysos'a özellikle
geceleri fener alayları düzenlenerek büyük bir coşku ile tapınılır. Bu
tören sırasında özellikle kadınlar kendilerinden geçer (cezbe hali). Bu
dinî inanışa göre, insan ancak kendinden geçerek Dionysos ile
birleşebilir.

Orphik dinin bu tipik niteliğine birşey daha eklemeliyiz: Mythos'a göre
Dionysos ölmüş ve sonra da yeniden dirilmiş olan bir Tanrıdır. Yani
Dionysos, önce ölüme baş eğen, sonra da ölümün kucağından yaşam
fışkırtan bir Tanrıdır. Ölen ve yeniden dirilen Tanrı kavramına tarih
boyunca sürekli tanık oluyoruz. Ayrıca, dinler tarihinde bu kavram ile
birlikte, böyle ölüp dinlen bir Tanrıya inanan kişilerin, kendilerinin
de Tanrının ulaştığı sona ortak olacağı görüşü hâkimdir.

Yani, bu kişilerin de öldükten sonra yeniden dirileceği inancı vardır.
İşte bu inanç Orphik dininin ana kavramını oluşturur. Bu din aynı
zamanda ruhun evrimine de inanmayı gerektirir. Çünkü insan ölümden sonra
yeniden dirildiğinde; insan, hayvan, bitki olarak çeşitli kılıklarda
dünyaya gelebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:54 am

İslam Dini

Hz. Muhammet'in getirdiği, Tanrı buyruğuna inananların dini ve
uygarlığı.

Arapça seleme (Tanrı'ya tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslâm
sözcüğünün karşılığı «Tanrı'ya ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız
inanan»dır. Bu sözcük aynı zamanda, Hz. Muhammet aracılığıyla ilkeleri
bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslâmlığı kabul eden.
anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir
dinin de adıdır.

Çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya yayılan İslâm dini, bu hızlı
gelişmesini özellikle, ilk mensuplarının savaşçılık yeteneğine
borçludur. Endonezya'dan İspanya ve Güney Afrika'ya kadar bu din, çok
değişik uluslar ve kavimler arasında, ilgi çekici ve şaşılacak bir
kültür birliği kurmayı da başarmıştır.

İslâm'ın yayılışı

Gerçekte, İslâm dininin böyle hızla gelişip yayılmasını yalnız kutsal
savaşlarla fetihlere bağlamak yetersizdir. Bunda, Hz. Muhammet'in Kur'an
aracılığıyla yaydığı ilkelerin ve kuralların gerçeklere uygunluğu,
sadeliği, geçerliliği de büyük etken olmuştur. İslâm inancında, İbrahim,
Musa ve İsa peygamberlerden sonra en büyük ve özellikle «son»
peygamber, Hz. Muhammet'tir.

Hz. Muhammet, 571 yılına doğru Arabistan'ın Mekke şehrinde, soylu bir
aileden doğdu. Ticaret kervanı yöneticisi olarak çalışıyordu. Allah
tarafından ve onun adına konuşmak üzere peygamber (haberci) seçildiğinde
kırk yaşlarındaydı. İnsanlığa, Tanrı'dan getirdiği birtakım yeni
önerileri vardı. Toplum ilişkilerini yeniden düzenleyecek olan bu
öneriler yeni bir dinin ilkeleri oluyordu. Açıklamalarının tamamı, daha
sonra, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan 114 surede
toplanacaktı.

Kur'an'ın Tanrı tarafından Hz. Muhammet'e vahyedilmesi 22 yıl, 2 ay, 22
günde tamamlandı. Hz. Muhammet, yeni bir dinin kurucusu olarak
görevlendirildikten hemen sonra en yakınlarını (eşi Hatice, amcasının
oğlu Ali, arkadaşı Ebubekir gibi) kendi inancına davet etti. Bunlar ilk
Müslümanlardı.

Sonra Hz. Muhammet bütün Mekkelileri «Tanrı birdir ve Muhammet onun
peygamberidir» ilkesine inanmağa davet etti. O, yeni bir dinin habercisi
ve müjdecisiydi. İyilik, doğruluk, güzellik esasına dayanan bu din,
insanlar arasında adalet, kardeşlik ve sevgi ilişkilerini kurmağa ve
huzurlu bir dünya yaratmağa yönelikti.

Tepkiler

Genç peygamberin önerileri çeşitli tepkilere neden oldu. Kimi tereddüt
ediyor, kimi onun dediklerine inanıyordu. Ne var ki, Mekke ileri
gelenleri arasında, bu yeni akım bazı çıkarcıların işine gelmemişti. Hz.
Muhammet'in önerdiği yeni adaletli toplum düzeni onların yararlarına
karşıydı. Bu yüzden, inananlarla inanmayanlar arasında çetin bir savaş
başladı. Müslümanlar, her gün biraz daha artarken, onlarla mücadele
eden, onlara eziyet eden müşriklerin (inkarcılar) acımasızlığı da o
oranda artıyordu.

Bu eziyetlere dayanamayan bir bölük Mekkeli Müslüman'ın Habeşistan'a göç
etmesi bu yüzden uygun görüldü. Öte yandan artık hayatının tehlikede
olduğu iyice anlaşılan Hz. Muhammet de daha güvenli çalışabilmenin
yollarını arıyordu. 620 yılında, Müslümanlığı kabul etmiş bir grup
Medineli onu kendi şehirlerinde yaşamağa davet ettiler. Hz. Muhammet bu
daveti kabul etti ve en yakın arkadaşı Ebubekir ile birlikte bir gece
gizlice Medine'ye göç etti (16 temmuz 622).

Bu tarih, daha sonra Müslümanlar için, tıpkı Milat gibi, bir başlangıç
noktası olarak kabul edildi (Hicrî takvim). Hz. Muhammet, Medine'de bir
site devleti kurmak amacıyla Müslümanları örgütlendirdi. Sonra,
çevredeki kabileleri İslâm'a davet girişimlerine başladı. Öte yandan,
Mekkeli müşrikler de onu ve yaymağa çalıştığı yeni dini ortadan
kaldırmak için örgütlendiler ve Hz. Muhammet'e karşı Bedir (624), Uhut
(625), Hendek (627) seferlerini düzenlediler. Ama Mekkeliler için bu
savaşlar her defasında başarısızlıkla sonuçlandı.

627 yılında, Müslümanların Kâbe'ye yapacağı toplu hac ziyaretine
Mekkeliler izin vermedi ve onları şehre sokmadı. Hz. Muhammet'in buna
karşı herhangi bir tepkide bulunmaması ve hac yapmadan geri dönmesi
Müslümanlar arasında önce bazı itirazlara yol açtı. Ama o, günün birinde
bu şehre bir fatih olarak gireceklerine ve kendilerini kabul
ettireceklerine inanıyordu. Ne var ki, bunu barış yoluyla yapmak
istiyordu. Nitekim 630 yılında, 10 bin kişilik güçlü bir orduyla Mekke
kapılarına gelen ve hac ziyaretini yapmak isteyen Müslümanlara
Mekkeliler şehri çaresiz teslim ettiler. Hz. Muhammet onlara çok iyi
davrandı, o güne kadar yapılan hiç bir haksızlığın hesabını sormadı.
Bunun üzerine hemen bütün Mekke halkı Müslümanlığı kabul etti.

Hicret'in 9. yılında Arabistan'da yaşayan veya Arabistan dışında, 20
önemli topluluk (Irak, Güney Filistin v.b.) İslâm dinini kabul etti ve
İslâm Devleti'ne bağlılığını bildirdi. 632'de, Hz. Muhammet'in Veda
haccı diye adlandırılan son Kabe ziyaretinde, onunla birlikte Mekke'ye
gelen Müslümanların sayısı 140,000 olmuştu.

Hz. Muhammet'ten Sonra

Hz. Muhammet 8 haziran 632'de Medine'de vefat etti. Onun yerine İslâm
Devleti'nin başına en yakın dostu ve yardımcısı Ebubekir halife seçildi.
Ebubekir'den sonra sırayla, Ömer, Osman, Ali halife (Hz. Muhammet'in
temsilcisi ve devlet reisi) oldular. Büyük fetihler sonucu İslâm Devleti
kısa sürede geniş bir imparatorluk haline geldi. 661667 yıllarında
Hindistan içlerine akınlar yapılıyor, İstanbul kuşatılıyordu.

Kuzey Afrika (Mısır'dan Atlas Okyanusu'na kadar) ele geçirildi (700);
Azerbaycan ve Batı Türkistan İslamların oldu (715); Orta Asya ülkeleri
(Çin sınırına kadar) İslâm egemenliğine geçti (713); Tarık bin Ziyat
komutasındaki ordular İspanya ve İç Avrupa bölgelerini zaptettiler
(721). Bütün bu olaylar Emevîler döneminin gelişmeleri arasındaydı.
Sonra halifelik, 750 yıllarında Emevîlerden, Abbasîlere geçti Emevîler
döneminde başkent Medine'den Kûfe'ye geçmişti, Abbasîler döneminde de
Bağdat başkent oldu. Ama artık çok büyümüş olan İslâm bütünlüğünü
gereğince korumak güçleşmişti. İslâm'ın yayılma hızı bu nedenle
yavaşladı. Merkez zayıfladıkça, çeşitli bölgelerde güçlü valiler ortaya
çıkıyor, böylece bağımsız İslâm devletleri doğuyordu.

İslâmlığı kabul eden Türkler, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar
yoluyla, İslâmlık ve İslâm uygarlığı daha geniş alanlara yayıldı ve daha
önemli gelişmeler gösterdi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı almasından
sonra hilâfet Osmanlılara geçti ve Osmanlı İmparatorluğu İslâm
dünyasının önderi oldu.

İslâm İlkeleri

İslâm'da temel inançlar «Âmentü» adı verilen ilkeyle ifade edilir.
Âmentü: 1. Allah'a, 2. meleklere, 3. kutsal kitaplara, 4. peygamberlere,
5. kıyamet gününe, 6. ahiret hayatına ve kadere iman koşullarını
içerir. Bunlar, İslâm'ın temel inançlarıdır. İnançların yanında, bir de
uygulamaları kapsayan ibadetler kısmı vardır. İbadetler, insanların,
Tanrı'ya karşı olan görevlerini düzenler. İslâm dininin onu diğer
dinlerden ayıran çok önemli özelliği vardır: Müslümanlık insanların
yalnız Tanrı ile olan ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, yani yalnızca
ibadetle ilgili ilkeler getirmez, aynı zamanda, insanlararası ilişkileri
de düzene koyar ve bunu sadece ahlâkî öğütlerle değil, Kur'an
ilkelerine dayalı hukukî emir ve yasalarla yapar.

Kur'an'dan başka, İslâm ilkelerini yorumlamada insanlara yardımcı olan
iki temel kaynak daha vardır: sünnet ve hadisler. Sünnet, İslâm
peygamberinin olaylar karşısındaki bütün davranışlarının adıdır. Bütün
Müslümanlar da olaylar karşısında, bu saptanmış davranışlara uyarak
yaşamalıdır. Hz. Muhammet'in doğal yaşantısı (uyumak, yemek v.b.)
dışındaki bütün davranışları İslâmlarca bir çözüm yolu olarak
kullanılır.

Hadisler ise, İslâm peygamberinin, Kur'an açıklamalarına ve yorumlarına
dair saptanmış bütün sözleridir. Bu hadisler, ahlâk, gelenek, aile,
bilgi, iman, ilim, ibadet, saygı, sevgi, bağlılık, yardımlaşma gibi
değişik konulan içerir. Her hadis, gerçek bir olay nedeniyle söylendiği
için, hadisin anlamıyla olay arasındaki bağlantı göz önünde tutularak o
hadise anlam verilir ve uygulamada böylece kullanılır.

İslâm'ın 5 Şartı

Her Müslüman, İslâm'ın 5 şartı adı verilen beş temel kurala uymak
zorundadır. Bunların ilki «Kelime-i şahadet»tir (imanını açıklamak).
«Allah'tan başka Tanrı yoktur ve Muhammet onun kulu ve resulüdür
(elçisidir)». İkinci şart salat'tır. Yani Müslümanların yükümlü olduğu
namazları kılmaktır. Üçüncü şart zekâttır. Yani, belli kurallara bağlı
olarak, kazancının bir kısmını zorunlu bir sadaka esasına göre
dağıtmaktır. Dördüncü şart savm'dır, yani ramazan ayında güneşin
doğuşundan batışına kadar oruç tutmaktır. Nihayet, beşincisi hac'tır.
Her inanmışın, saptanmış kurallara uyarak, ömrü boyunca en az bir kere,
Mekke'yi ve Kabe'yi ziyaret etmesidir. Bu temel koşullara bazı yan
buyruklar da eklenir: domuz eti yememek, şarap içmemek v.b.

Bir Yaşam Biçimi

Hiç bir din, İslâmlık kadar etkin olamamıştır. Çünkü onun etkisi yalnız
manevî alanda kalmaz, bunun çok dışına taşar; Hz. Muhammet'in insanlara
ulaştırdığı Tanrı buyruğu, toplumların siyasî ve idarî yönden
örgütlenmesini de öngörür. Bu amaçla yüzyıllar içinde İslâm devletleri
Kur'an hukukunun oluşturduğu yasalara göre yönetilmiştir.

Bütün İslamların kayıtsız şartsız tek başkanı halife olmuş ve halife
mutlak hükümdar olarak dinî, siyasî ve askerî hayatı yönetmiştir.
Kendisine tabi olanların hayatı da, ölümü de onun elindedir. Vezirler,
valiler, kadılar onun yardımcılarıdır. Önemsiz anlaşmazlıkları çözmek
kadıların görevidir, ama önemli davalarda, isteyen, halifenin yüce
adaletine sığınabilir.

Yüzyıllar içinde, başta halifeye, sonra ona bağlı kişilere dayalı bir
hiyerarşi düzenine bağlı olan kurumlar ve kuruluşlar, birçok değişikliğe
uğramış, bunların, zamanın gidişine ayak uyduramayan pek çoğu ortadan
kalkmış ve yerlerini, çağdaş dünyaya daha iyi uydurulmuş yeni
kuruluşlara bırakmıştır.

Ama kuruluşlar için söz konusu olan bu gerçek Kur'an hukuku için
söylenemez. O, var oluşundan beri hiç değişmemiş, ancak ilkeleri
yorumlamada farklı görüşler söz konusu olmuştur (içtihat hükümleri).
Çünkü İslâm hukuku, Kur'an ve sünnet'e dayalıdır, Kur'an ve sünnet
hükümlerinde de kimse değişiklik yapamaz. Bu noktanın «siyasî ve
toplumsal gelişmeyi» engelleyip engellemediği konusunda ciddî
tartışmalar vardır ve bazıları, çağdaş dünyada İslâm ülkelerinin geri
kalmışlığını buna bağlar.

Bir Uygarlık

Bazıları ise bu görüşe karşıdır; onlar, İslâm dininin kaydettiği
şaşırtıcı gelişme ve yayılmayı, sayısız kültür, ekonomi ve bilim
geleneğinin son derece verimli bir kaynaşma sonucu doğmuş olmasını
yukarıdaki iddianın yanlışlığına bir delil olarak öne sürerler. Aynı
inançta birleşmiş veya bu inançtan etkilenmiş çok değişik ulusların,
İslâm'ın, altın çağı olan VII. ve IX. yy.lar arasına rastlayan özgün ve
güçlü bir uygarlığı yaratmaları gerçekten ilgi çekici bir olgudur.

O tarihlerde Kuzey Afrika ve doğuya egemen olan Müslüman âlemi,
Hindistan, Çin ve Batı Avrupa arasında aracı görevi yaptı. Başkent
Bağdat, ticaret yollarının kavşağı oldu: kervanlar ve gemiler dünyanın
her yanından gelen zenginlikleri, bu şehrin suklarına (pazarlar)
döktüler.

Arap, Fars ve özellikle Türk sanatçılar çini ve mozaiklerle
zenginleştirilmiş görkemli binalar yaptılar, şaşılacak halılar ve
ipekliler dokudular, elyazmalarını süslediler, şiirler yazdılar ve
Binbir Gece Masalları'nı anlattılar. Filozoflar ve yazarlar Eski
Yunanistan'ın, Hindistan'ın ve Pers ülkesinin mirasını keşfettiler,
zenginleştirdiler ve tanıttılar.

Bilim ve teknik açısından İslâm'ın getirdikleri de aynı derecede
önemlidir. Matematikçiler «Arap» rakamlarını kullanarak pek geçerli bir
sayı sistemi hazırladılar ve sıfır'ı icat ettiler; cebir ile geometriyi
geliştirdiler. Astronomlar göğün haritasını yaptılar, coğrafyacılar
dünyanın çapını ölçtüler ve uzak yöreleri anlattılar. Kimyacılar sayısız
hayvansal, bitkisel ve mineral maddenin bileşimini incelediler.
Hekimler, şaşılacak ameliyatlar yapıp XVII. yy.da bile Avrupa
üniversitelerinde hâlâ kullanılan ders kitaplarını kaleme aldılar.

Dört Halife Dönemi

Hz. Muhammet'in ölümünden sonra halife olan Ebubekir ile başladı (632).
Ömer, Osman, Ali ile devam etti ve Emevîlerin iktidara gelmesiyle sona
erdi (661). Bu dönem, İslâm için olduğu kadar dünya için de önemli olan
fetihlerle geçti. Sahip oldukları büyük imkânlara rağmen dördünün
yaşantısı da basit, saf ve sadeydi. Dördü de, gerçek birer inanmış
insandı. Askerî, dinî ve siyasî bakımdan İslâm tarihinin en önemli
bölümünü oluşturdular. Ebubekir hariç, diğer üç halife (Ömer, Osman,
Ali) şehit edildiler.

Büyük Hatice

(Ölümü 619) Hz. Muhammet'in ilkesi ve İslâm'ı kabul eden ilk kadın.
Ticaretle uğraşan ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerine kervanlarla mal
gönderen zengin bir işkadınıydı. Hz. Muhammet onun kervanlarını
yönetiyordu. Kendisine vahiy geldiğini ilk ona söyledi.

Hatice hiç tereddüt etmeden inandı. Her zaman eşinin yanında ve
yardımında oldu. İslâm'ın doğuşunda ve köklenişinde hizmeti büyüktür.
Tarihler ondan Büyük Hatice (Haticetül Kübra) diye söz eder.

Ebu Talip

(539-619) Hz. Muhammet'in amcası, halife Ali'nin babası. Müslüman
olmadı, ama Hz. Muhammet'e inandı, onu sevdi, korudu ve ona yardım etti.
Mekkeliler Peygamber'! öldürmek istedikleri zaman, onu evinde sakladı.
Bütün bu sebeplerle Müslümanlar onu çok sevdiler ve saygıda kusur
etmediler.

Hamza

(Ölümü 625) Hz. Muhammet'in amcası. Mekke'de Müslümanların en büyük ve
güçlü desteğiydi. Yeğeninin koruyucusu oldu. Bütün savaşlara katıldı.
Çoğu zaman bayraktar ve komutan oydu. Uhut Savaşı'nda, Vahşî adlı köle
tarafından bir mızrak vuruşuyla şehit edildi. İslâm'ın doğuşunda ve
gelişmesinde yer alan önemli kişilerden biriydi.

(Solda) Hz. Muhammet'in Allah'ın huzuruna çıkışını («Miraç») tasvir
eden, bir XVI. yy. minyatürü. İslâm inanışına göre, peygamber yedi kat
gökte geçen Miraç yolculuğunu, «Burak» adlı beyaz efsane atıyla
yapmıştır. Truniger koleksiyonu, Luzern.

(Sağda) «Hacerülesfet» (Kara taş). Müslüman hacılar, Kabe'nin çevresinde
dolaşırken kutsal taşa ellerini sürerler.

İslâmlarca Tanrı'nın evi bilinen Kabe'nin çevresinde tavaf: hacıların
yedi kere Kabe'nin çevresinde dönmeleri. Hz. Muhammet'ten önce de Mekke,
hac yeri olan kutsal bir kentti: Arapların çoktanrılı dinlerine ait
putlar Kabe'de saklanırdı, lalamın şartlarından biri de hac ziyaretidir:
malî gücü ve sağlığı elveren her Müslüman, hayatı boyunca hiç değilse
bir kere yerine getirmesi gerekir.

Kutsal Emanetler. Hz. Muhammet'in hırkası, dişi, sakalı, ayak izleri,
sancağı, mührü, kılıcının kabzası, ok ve yayı, nalınlarından biri, bazı
mektupları, seccadeleri ve benzeri eşya ile, dört halifenin ve öbür
İslâm büyüklerinin kişisel eşyasına kısaca «Kutsal Emanetler» (eski
adıyla «Emaneti Mukaddese») adı verilir. Bu eşya Osmanlıların eline,
Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi (1517) sırasında geçmiştir. Bağdat'ta
toparlanmış olan eşyayı Sultan Selim, İstanbul'a yolladı ve bunlar
ilkin, Topkapı Sarayı'nın İç Hazine Dairesi'ne konuldu, sonra Hasodo'ya
alındı ve nihayet «Hırkai Saadet» Dairesi kuruldu. Topkapı Sarayı
Müzesi, İstanbul.

(Solda) Rabat'ta (Fas) Hasan Camii. XII. yy.da yapılan bu cami,
benzerlerinin en büyüklerinden biriydi. Günümüze kadar gelen kalıntılar
arasında, caminin sütunları ile bir kule gibi ayakta duran minare
kaidesi dikkati çeker.

(Sağda) İsfahan'da (İran) İslâm sanatından bir örnek: çiniyle süslü
karo-mozaik. İnce ve gösterişli süslemeler, dünyanın neresinde olursa
olsun İslâm sanatının başlıca özelliğidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:54 am

Kur'an

İslâm dininin ana kurallarını insanlara bildiren Kur'an, Hz. Muhammet'in
konuştuğu Arap dilinde inmiştir. Ancak, Arap diliyle bildirilmiş olması
onun yalnız Arap ulusuna gönderildiğini göstermez. Kur'an'ın içinde de
belirtildiği gibi Tanrı, kendi evrenselliğine uygun olarak onunla bütün
insanlığa hitap eder. Kur'an'ın amacı bütün insanları iyiye, doğruya
yöneltmek, kötülüklerden kurtarmaktır.

Kur'an'ın İnişi

Kur'an, Hz. Muhammet 40 yaşına bastığı sırada, Allah tarafından ona
peygamberlik gönderildiği zaman indirilmeğe başladı. «İkra» (oku)
buyruğuyla başlayan ilk vahiy, peygambere Mekke'de geldi. İlk vahyin
inişi 610 yılına rastlar. Kur'an bir defada inmemiş, ayrı zamanlarda
ayrı olaylar vesilesiyle parça parça inmiş ve Hz. Muhammet'in Medine'de
ölümüne kadar devam etmiştir.

İlk ayetin indiği geceye «Kadir Gecesi» denir. Ramazan'ın 27. gecesine
rastlayan bu gece, her türlü günahtan uzak durulur ve bütün
Müslümanlarca Tanrı'ya ibadetle geçirilir. Kur'an'da 114 sure içinde
6,666 ayet vardır. Bazen bir surenin bütünü, bazen de bir kısmı
indirilmiştir. Surelerin inişiyle o zamanki Arap toplumunda geçen
olaylar arasında kesin bir bağlantı vardır.

Vahyolunan Sureler

Hz. Muhammet kendisine vahyolunan sure veya ayetleri çevresinde
bulunanlara okur, onlar tarafından iyice ezberlenmesini sağlardı.
Peygamber okuyup yazma bilmezdi. Ama ayetler belleğine öyle yerleşirdi
ki, onu bir daha unutmaz, yıllarca sonra bile onları bir hecesini
değiştirmeden tekrarlardı. Zamanla vahyolunan bütün sureler hafızlar
tarafından ezberlendi. Bunlardan bir kısmı ezberledikleri sureleri
papirüslere, deri ve kemik parçalarının üstüne yazdılar. Peygamberin
ölümünden sonra bunları toplamak gereği doğdu.

(Solda) Elyazması «Kur'an»lar, yazı (hat) ve süsleme sanatlarının
olağanüstü gelişme alanı olmuştur. Hattatlar ve süsleme sanatçıları, en
kalıcı eserlerini bu alanda vermişlerdir.

(Ortada) Türk hat sanatının büyük ustası Hafız Osman (1642-1698)
tarafından 300 önce yazılmış olan bu Kur'an, ayrıca tek nüsha olduğu
için, paha biçilmez değerdedir.

(Sağda) Reyhani yazı ile yazılmış, XIV. yy. eseri bu «Kur'an»ın, kimin
eseri olduğu bilinmemektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü Türk Yazı
Sanatları Müzesi, İstanbul.

Kur'an'ın Toplanışı

İlk defa halife Ebubekir Kur'an'ın surelerini yazılı olarak toplatmağa
koyuldu. Onun ölümünden sonra halife Ömer aynı işi sürdürdü. Ama
Kur'an'a bugünkü şeklini veren halife Osman oldu. Osman, güvenilir ilk
beş nüshayı ve Kur'an'ı ezberinde tutan güvenilir hafızları biraraya
getirdi. Bir kurul sürekli ve sabırlı bir çalışmayla bunları gözden
geçirerek karşılaştırdı.

Kur'an'a bugünkü düzenini verdi. Osman elde edilen nüshayı hattatlara
yazdırdı, böylece Kur'an kesin biçimini alınca, ileride herhangi bir
kuşkuya ve uyuşmazlığa yol açılmaması için bütün öteki nüshaları yok
ettirdi. Kur'an'ın anlamını değiştirmeden okunabilmesi için hareke denen
yazı işaretleri bulunarak harflerin üstüne, altına, yanına eklendi.

Kur'an'ın Özellikleri

Kur'an her vesileyle okunabilir. Mevlit törenlerinde, ölülerin başında
v.b. Kur'an okumak âdettir. Osmanlı devrinde Topkapı Sarayı'nda «Kutsal
Emanetler»in bulunduğu dairede 1517'den 1924'e kadar 407 yıl, bir dakika
ara verilmeden Kur'an okunmuştur. Bu işi 24 hafız paylaşıp sırayla
yaparlardı.

Kur'an'ı okuma ilmine «tecvit» denir. Yanlış okumayı önlemek için
Kur'an'lar harekeli olarak basılır. Kur'an Müslümanlarca büyük saygı
görür. Müslümanlar abdestsizken Kur'an'a dokunmaz, Kur'an dinlemezler.
Kur'an çok eski zamandan başlayarak birçok dile çevrilmiştir. Dünyada
İncil'den sonra en çok basılan ve başka dile çevrilen kitap odur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:54 am

Sıkh Dini (Sihizm)

Sihizm olarak geçen Sıkh Dini; Hindistan 'da takriben 1500 'lü yıllarda
doğmuştur. Günümüz Hint Yarımadası 'nda diğer dinlere nazaran daha aktif
ve uzlaşmaz tutumu ile gündemde kalmaya çalışan Sıkh Dini, Hint
Felsefesinden kaynaklanan Maya ve Nirvana tasavvurlarını benimsemiş
olmakla tanınmıştır. Sihizm, günümüzde Hindistan 'ın dini ve siyasi
hayatında önemli yerini korumaktadır.
Doğuşu ve Gelişmesi
Sihizm Sri Guru Nanak Dev Ji (1469-1539) tarafından kurulmuştur
edilmiştir. İslam ve Hinduizm karışımı bir dini harekettir. Sihler
Kuzeybatı Hindistan 'ın Pencap bölgesinde yaşamaktadırlar. 1995 sayımına
göre nüfusları 18.7 milyon idi. Bu da Hindistan nüfusunun % 1.9 unu
teşkil etmekteydi. Ayrıca küçük gruplar halinde İngiltere, Kanada, ABD,
Malezya ve Doğu Afrika 'da bulunmaktadırlar. Günümüzde Hint dini ve
siyasi hayatında önemli bir yer tutmaktadırlar.
Sihizm hareketini Pencap 'ta ilk başlatan Guru Nanak (1469-1539)
yalnızca dini akideler çerçevesinde Müslüman ve Hindu unsurlarını
uzlaştırmaya gayret ederek başlamıştır. O sistemi “Tanrının birliği”,
“İnsanlığın kardeşliği” , “Kast sisteminin reddi” ve “puta tapıcılığın
faydasızlığı” prensipleri üzerine kurmuştur. İslam 'ın Hindistan 'a
girmesinden sonra İslam ile Hinduizmi sentezleme çalışmalarının en ilgi
çekeni Nanak 'ın çalışmasıdır. Önce siyasi olarak başlayan bu hareket,
sonradan dini bir yön kazanmıştır. İslam tasavvufunun da etkisinde kalan
Nanak, Kuzey Hindistan 'da vaazlarda bulunmuş ve uzlaştırmacı
(Sinkretist) Sih hareketini ortaya çıkarmıştır. İslam 'ın Tanrı
inanışını, Hinduizmin Maya ve Nirvana tasavvurlarını ve tenasüh (ruh
göçü) fikrini kabul etmiş olmasına rağmen Avatarlara inanmayı
reddetmiştir.
Budanın reformcu hareketine benzer şekilde Nanak da kast sistemini
bütünüyle reddetmiş, putlara tapınmanın kötülüğü ile kardeşçe sevginin
önemini dile getirmiştir.
Ortaçağ boyunca Hindistan 'da çıkan toplumsal, dinsel ve siyasal
hoşnutsuzlukların yeni dini reformistler tarafından ortaya konacak
ilkelerle giderilmesi bekleniyordu. Özellikle İslam 'ın Hindistan 'a
girmesiyle Hinduizmle İslam arasında Orta Yolcu uzlaştırmacı hareketler
ortaya çıkmıştır. Dini reform konusunda XV.yüzyılın ikinci yarısında,
kendisini kabul ettiren ilk büyük isim Kabir (Kebir) dir. O
(İ.S.1435-1518) tek tanrı inancını yerleştirmeye çalışmış, ancak
Hinduizmin bazı önemli kavram ve düşüncelerini muhafaza etmişlerdir.
Müslüman hükümdar Ekber de (1542-1605) düşünce bağlamında bütün dinleri
felsefi bir monoteizmde uzlaştırmayı denemiş, Onun açtığı bu yolda
yürüyüp de başarıya ulaşmış olan Sihizmin de kurucusu Nanak olmuştur.
Guru Nanak ve Misyonu
Guru Nanak , İ.S. 1469 yılında Hindistan 'ın en kritik döneminde Pencap
'taki Talvandi köyünde doğmuş, çocukluğu ve yetişkinlik çağı bu köyde
geçmiş; bu köyde evlenmiş ve bu köyde iki oğlu olmuştur. Fakir ancak
soylu bir ailenin çocuğu idi. O Sultanpur şehrinde Müslüman bir
idarecinin hizmetinde uzun yıllar geçirdi. Guru Nanak 'ın hayatını üç
parçaya ayırabiliriz: İlk 30 yıllık bölümü Talvandi ve Sultanpur
şehrinde ev hizmetçiliği yaparak geçirmiştir. İkinci 22 yıllık peryod
uzak yakın birçok yerlere misyonerlik seyahatleriyle geçirdiği dönemdir.
Üçüncü son 18 yıllık bölümü ise Kartarpur 'da müritlerini eğitmeye
harcadığı hayatının son bölümüdür.
Hayatının ilk safhası aynı zamanda aydınlanmaya ulaştığı dönemdir. O boş
zamanlarında ormana çekilip düşüncelere dalmış, bu gezilerinin birinde
kendisine “Yüce Tanrının varlığı düşüncesini yayma” görevi verilmişti.
Bu arada kendisi Mekke 'ye gitmiş, Tanrının evinin sadece Kabe olmadığı
sonucuna varmış, 1500 yılına doğru “tek ve gerçek olan tanrı” sını
anlatmak için Sultanpur şehrinden çıkmış, kutsal yerleri gezmiş, birçok
din adamlarıyla görüşmüş, tartışmalara girişmiş, bu sırada bir zengin
tarafından şerefine Ravi Nehri kıyısında kurulan Kartapur köyüne
yerleşti ve hayatının son on yılını burada geçirdi. Bu köyde yeni
inancını yaymaya çalıştı. Guru Nanak insanın eşitliği üzerinde durdu. O
Hindularla Müslümanları birbirlerine yaklaştırmaya çalıştı. O önemli
şeyh ve azizlerin yanına gitti ve onlara ruhsal hayatın gerçek yolunu
açıklamaya çalıştı. O kast sisteminin ayırıcı özelliğine hep karşı
çıktı. Kendisini en alt kastın bir üyesi olarak adlandırdı, hep. Guru
Nanak 1539 yılında 70 yaşında iken geride iki oğul ve birçok Sih
bırakarak bu dünyaya veda etti. Guru Nanak 'ın ölümünden sonra Guru
olarak Sihlerin başına Angad (1504-1552) geçti. Angad, Nanak 'ın en
sadık talebesiydi ve Nanak 'ın telkin ettiği tenasüh (ruh göçü) inancı
gereği, Onun ruhunun sırasıyla kendini takip eden “guru”ya geçeceği
fikri ile Angad ve daha sonra gelen guruların hepsi Nanak 'ın yeni
tezahürleri olarak görüldü.
Angad 1552 yılına kadar sürdürdüğü guruluğu sırasında Nanak 'ın
şiirlerini bir araya topladı. Nanak 'ın ilk biyografisini yazdı. Pencap
'ta kullanılan Gurmuki Kutsal Metni Angad 'a dayandırıldı.
Sihler arasında birlik ve beraberliği sağlayan 3. guru Amar Das
(1479-1574) yeni töreler oluşturdu. Kendilerine özel evlilik ve doğum
törenleri ihdas etti. Kendisini ziyarete gelenlerle birlikte yemek yedi.
Dini toplantılarda üç festivali (Divali, Barsakhi ve Maghi) ortaya
koydu. Ondan sonra da Amardas 'ın damadı Ram Das guru oldu. Guru Ramdas
(1534-1581) 4. guru olarak misyonerlik faaliyetlerine ağırlık verdi.
Ramdas zamanında zengin ve fakir sınıflar arasında Sihizm yayıldı. Bazı
Aristokratlar Amitsarı ( Ramdas 'ın yeni ibadet merkezi olarak kurduğu
ve yerleştiği yer ) ziyaret etmişler ve Onun müritleri olmuşlardır.
Cemaatin gelişimi Ramdas 'ın en küçük oğlu Arjan 'ın (1563-1606) 5. guru
olmasıyla sürdü. Arjan Ramdas 'ın hayatını kendisine adadığı en küçük
oğlu idi. Arjan babasının isteğiyle evlenmek üzere Lahor 'a gitti. Orada
babasından ayrı kaldığı için korkunç bir depresyon geçirdi. O haliyle
Guru aşkı ve hasretiyle dopdolu iki önemli şiirsel mektuplar yazdıysa da
Kardeşi Prithi Chand onlara el koyduğundan mektuplar babasına
ulaşmamıştı. Mektuplarının bir yerinde : “Ruhum Guruyu görmenin
hasretiyle yanıyor ve inliyor. Feryatlarım yağmur için ağlayan
Çatriklerin feryatlarına benziyor” diyordu. Üçüncü mektup Ramdas 'a
ulaşınca, Onu hemen çağırdı. Prithi Chand babasının yerine geçmeye çok
meraklı ve istekliydi. Ancak Guru Ramdas çocuklarını test etti ve
sonunda küçük oğlu Arjan 'ı halefi tayin etti. Guru Arjan Sihlerin
endüstriyel ve kültürel merkezi olan Amritsar 'ı daha da geliştirdi.
Oradaki Altın Mabed 'in (Har Mandar) yapım işini sona erdirdi. Bu Mabed
Sihlerin ziyaret ettiği, kutsal bir mabettir. Ekber Şahın Sihlere tahsis
ettiği toprak üzerinde Ramdas zamanında yapımına başlanmıştı. Tapınak
güzel bir gölet ortasında etrafındaki topraktan daha düşük seviyede bina
edilmişti. Yine Arjun ilk dört Gurunun ilahilerini ve Hindu Bhagatları
ve Bhattları topladı. Onlara kendi dikte ettiği ilahileri içeren Gurdası
ilave etti. 1604 de ilk kitap Adi Granthın derlemesini tamamlamış oldu.
Bu kitapta Sihlerin dini inanç ve ahlak ilkeleri ortaya konulmuştur.
Amritsar Onun zamanında bankacılığın, marangozluk, nakış, süsleme ve at
eğiticiliğin merkezi oldu. Sihleri Orta Asya ve Afganistan 'a iyi atlar
için gönderdi. Sihler atları yetiştirme ve binicilikte ilerlediler.
Bütün bu gelişmeler Ekber 'in oğlu Cihangir 'in döneminde oluyordu.
Müslümanlar bile Altın Mabede (Har Mandar) geliyorlardı. Cihangir
onların kendilerine ait kelimeler kullanmaları gerektiğini böylece oraya
akan trafiğin kesileceğini düşündü. Guru Arjan 'dan Adi Granthdaki
İslam 'ın Peygamberi Muhammed ile ilgili bölümlerin çıkarılmasını
istedi. Guru bunu yapmayı reddetti. Bu arada Divanda yalan yanlış
hikayelerle Cihangirin düşünceleri zehirlendi. Sonunda Guruya kaynamış
sular ve kumlarla işkenceler yapıldı. Guru Arjan büyük bir tevekkülle
bütün eziyetlere katlandı. Sih tarihinin ilk şehidi oldu.
Har Gobind (1595-1644), babası Arjun 'un 1606 da ölmesi üzerine 6. guru
olarak Sihlerin başına geçti. Babası Moğol tiranlığının kurbanı olmuştu.
Har Gobind zamanında Sihler , Cihangir ve daha sonra oğlu Şah Cihana
karşı askeri teşkilatlanma yoluna gittiler. Bunun için 800 at, 300 atlı
süvari ve topçu sınıfı oluşturdular. Moğollarla üç savaş yaptılar.
Birincisi 1643 de Amritsar 'da oldu. İkinci savaş Lehra yakınlarında
1637 de oldu. Gurunun ordusu kazandı. Üçüncü savaş 1638 de Kartarpur 'da
yapıldı. Gurunun bu üç savaşta da gösterdiği başarılar Sihler arasında
büyük itibar sağlamasına sebep oldu. Guru Har Gobind 'in bu kariyeri Sih
tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu yeni şartlarla Sihizm
militaristleşti. Guru iki kudrete sahip oldu: Ruhsal Gücü (Peeri) ve
askeri gücü (Meeri). 1644 de Guru Har Gobind Guru Har Raiyi halefi
olarak atadı.
Guru Har Rai (1630-1661) 7. Guru oldu. Guru Har Rai Sihleri Moğolların
baskısından kurtarmaya çalıştı. Guru Har Rai aşk ve barış adamı idi.
Sangat 'ın hizmetinde bulundu. O müritlerinden Guru Granth Sahib 'in
ilahileri ve kendi disiplinli hayatına yönlendirme üzerine meditasyon
yapmalarını sağladı. O hayırsever ve cömertti. Bir seferinde ataları
Nabha, Jind ve Patıla 'nın önceki yöneticileri olan kimseler Gurunun
yanına geldiler. Yiyecek için ağlıyorlardı. Guru onlara yiyecek verdi ve
onları memnun etti. Guru Har Rai kendini onlara adamış, ihtiyaçlarını
gidermede yardımcı olmuştu.
Guru Harkrişhan (1656-1664) 8. Guru oldu. “Çocuk Guru” diye anılan
Harkrishan özellikle çocukları ve öğrencileri korudu ve onları sevdi. 30
mart 1664 de öldü. Yerine amcası Tegh Bahadır (1621-1675) dokuzuncu
Guru olarak geçti. Guru Tegh Bahadur 'un hayatı üç önemli devreye
ayrılır: Birinci dönem Amritsarda babasıyla birlikte 23 yıllık dönem.
İkinci devre Bakala 'da meditasyonla geçen 19 yıllık dönemi ile Doğu
Hindistan 'da ve Pencap 'ta geçirdiği hayatın son 11 yıllık dönemi. Tegh
Bahadur, Pencap 'ta zenginlerden zorla para alması, kaçakları saklaması
ve yağmalara girişmesi yüzünden Gurkanlılar tarafından öldürülmüştür.
Rivayete göre İmparator Evrengzip Tegh Bahadur 'u hapsetmiş ya İslam 'ı
kabul etmesi ya da bir mucize göstermesini istemişti. Guru Bahadur
ikisini de reddetmiş; mucize konusunda şunları söylemişti: “İmparator
başkalarına zulmederken kendi ölümünü unutması, asla mucize değildir.”
Daha sonra İmparator Evrengzip Gurunun idamını emretmiş, böylece Sih
tarihinde öldürülen ikinci kişi olmuştur.
Gobind (1666-1708) babasının öldürülmesinden hemen sonra Onuncu Guru
olarak (1675-1708) göreve başladı. Guru Gobind 'in önderliği altında
Sihler dört başarıya ulaştılar:
1-Moğol gücüne karşı direnişe geçtiler.
2-Khalsa 'yı (Tanrının Grubu) kurdu.
3-Savaşa uygun bir literatür ortaya koydu.
4-Sihler için daimi bir Guru ve Guru Granth Sahib olarak Adi Granth 'ın
tesisini sağladı.
Guru Gobind gerçek bir vatanseverdi. Sihleri hem ruh, hem de şekil
bakımından bir birliğe kavuşturmak için Pahul ne Khalsa sistemini
geliştirdi. Khalsa 'ya girenler Pahul denilen bir takdis merasiminden
geçmekte ve “k” ile başlayan şu 5 esası yerine getirmekteydi:
Pahul ve Khalsa Sistemi
1 - Kesha
Saç ve sakalların kesilmemesi; Sihler diğer insanlardan uzun saçlı
olmalarıyla ayrılıyorlardı. Hayatlarına mal olsa bile saçlarını
kesemezler. Keshas Guru tarafından Sihlere bir nişane olarak verilmişti.
Sihler bu sebepten saçlarını düzenli, taranmış olarak muhafaza ederler
ve türbanla saçlarını güzelce sarıp örterler. Bu bağlamda 1990 lı
yıllarda İngiltere 'de yaşayan bir Sihli motor sürerken kask takma
mecburiyetinin kendisine uygulanmaması için dava açmış ve bu davayı
kazanmıştı. Sihli bayanlar da ne saçlarını ne de kaşlarını alamazlar.
2 - Kangha
Tarak saçların temizliği için kullanılır. Sih saçlarını daima kangha
'yla muhafaza eder. Onlar düzgün, temiz ve tertipli saçlarıyla gayet şık
görünürler. Genellikle tahta tarak kullanırlar ve sabah akşam olmak
üzere günde iki kez saçlarını tararlar.
3- Karha
Her Sih sağ bilek üzerine çelik bir bilezik takar. Altın, gümüş ve metal
bilezikler Guru tarafından kutsanmış olarak dikkate alınmaz.
4-Kachhehra
Her Sih altına özel dizayn edilmiş ve yapılmış olan kısa pantolonu
yüksek karakterin bir nişanesi olarak giyerler.
5- Kırpan
Her Sih ilericiliğin ve özgürlükte kararlığın bir sembolü olan bir
kamayı (ya da kılıcı) Gatra denilen sırmalı şeritle kuşanırlar.
İnanç ve Ayinleri
Sihizm temel yapı itibariyle Tanrı ve O 'nun birliğine inanır. Nanak
Tanrıya isim vermekten sakınarak Ona Hari demiştir. Nanak 'a göre Tanrı '
görünmez üç şey (1 Brahma (vareden), 2 Vişnu (Rızıklandıran) 3 Şiva
(Öldüren)) yaratmıştır. Sihizm 'in inanç esasları;
-Gars 'tan başkasının önünde eğilmemek
-Amritsar 'da yıkanmak
-Bir birlerine Singh diye hitap etmek
-Traş olmamak
-Kama-kılıç taşımak
Sihizm 'de kişinin bu dünyada yaptıklarının öteki alemdeki hayatına
tesir edeceğine (Karma) ve ruh göçü (Tenasuh) 'ne inanmaktadır.
Anlaşılmaz, karışık dua ve ayinler yerine, basit ibadet ve ayinleri
tercih eden Sıkh Dini, dünya ve ahrete ait her tür faaliyetinin merkezi
olarak Amritsar 'daki Altın Mabed 'i seçmişlerdir. Sihizm 'de Altın
Mabed 'i önemini bugünde korumaktadır. İbadet niyetiyle bu Mabed 'in
havuzunda yıkanırlar. Altın Mabed 'te ayrıca sembol olarak bir kılıç
bulunur. Ayin ve ibadetleri basit bir dua, İslam 'daki abdeste benzer
bir yıkanma ile “hac” için Altın Mabed 'e girmekten ibarettir. Dindar
bir Sihin, günlük ibadeti şu üç dini hükümde toplanır:
-Adi Granth 'tan ve Guru Nanak 'a ait pasajlardan ezber okumak,
-Ailevi bir vecibe olarak her sabah toplanıp Adi Garnth 'tan her hangi
bir yer okumak,
-Tapınağa ibadet için girmek.
Hint Yarımadası 'nda eğitim-öğretim, askerlik ve ata binmeye en çok önem
veren Sihlerdir. Hindistan 'ın koruma ve güvenlik görevlilerinin çoğunu
Sihlerin teşkil etmesi bundandır.
Kutsal Yazıları
Sıkh Dini 'nin kutsal kitabı Adi-Granth 'tır. Daha önceleri dağınık ve
düzensiz olarak halde bulunan bu metinler Guru Arcan (1581-1606)
zamanında bir araya getirilmiştir. Sihlerin tabi oldukları dini ve
ahlaki büyük ölçüde bu kitaptan alınmıştır. Ayrıca bu kutsal kitapta
Nanak 'ın hayatı, konuşmaları, O 'ndan sonra üç “guru”nun derlediği
ilahiler mevcuttur.
Mezhepleri
Sıhk Dini başlıca beş mezhebe ayrılmıştır:
1- Orsi
2- Hendali
3- Artenas
4- Namdari
5- Akali
Bunlardan son ikisi önem arz eder.
Günümüzde Sihizm
19.yy ilk yarısından itibaren hüküm süren Hindistan 'ın Pencap
eyaletinde ki Sihlerin Devleti 1875 bağımsızlık savaşından önce sona
ermiştir. 1947 de Hindistan 'la Pakistan 'ın ayrılmasından önce Pencap
'ta Sihler önemli siyasi mevkileri işgal ederlerken ayrılmadan sonra
sihlerin büyük bölümü Hindistan 'ın farklı bölgelerine gönderilerek
dağıtılmışlar ve Doğu Pencap ' daki Sih Devletinin askeri kuvvet ve
siyasi gücü dağıtılmıştır. Hindistan 'da sürmekte olan Sihlerin
Hindulaştırılması kampanyalarında 1941-1951 yılları arasında yaklaşık
200.000 Sih, Hindu olmuştur. Özellikle Hindu ve Müslümalar arasına
sıksık patlak veren din çatışmalarında bir çok insan hayatını
kaybetmiştir. Hatta bu çatışmalar 1984 yılında Hindistan Başbakanı
İ.Gandi'nin bir Sih'li taraından öldürülmesi sonucunu doğuracak kadar
şiddetlenmiştir. Gittikçe küçülme eğilimine giren Sih toplumunun bugün
ne bağımsız bir devletleri nede kendilerine ait bir vilayetleri
vardır.17 milyon civarında taraftarı olan Hindistan ve Pakistan da
yayılan Sihizm'in taraftarlarına azda olsa diğer ülkelerde de
rastlanmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:55 am

Sihizm (
Zikir anmak, Allah'ı hatırlamak, her sözünde ve her işinde O’nun
emirlerine uymak, yasakladıklarından sakınmak. (Bkz. Tasavvuf) Anma,
anımsama, ezberleme, hatırlama. Söylenmesi tavsiye edilen hamd, sena ve
dua için kullanılan sözler. Bazı alimler zikri, insana sevap kazandıran
her türlü hareket olarak tarif etmişlerdir.
...Pencapça: ਸਿੱਖੀ); Genel olarak 16. ve 17. yüzyıllarda Kuzey
Hindistan'da yaşamış olan on gurunun öğretilerini temel alan monoteistik
bir dindir. 1500'lü yıllar civarında ortaya çıkmıştır. Dünya'daki büyük
dinlerden sayılan Sihizm'in 23 milyondan fazla inananı vardır. Sihizm
kelimesi Sih kelimesinden türemiştir. Sih ise ''talebe'' manasına gelen
tanrının dünyadan ayrı ve tek olduğuna inanma. en büyük tektanrıcı
sistemler yahudilik, hıristiyanlık ve islam olmakla birlikte pek çok
dinde tektanrıcı öğelere rastlanır.

Sanskrit शिष्य kökünden türemiştir. Sihizm ''Sih Dini'' olarak da
anılır. Bu dine inananlara ''Sih'' denir.

Sihizm'in iki ana inanç esası vardır:

Bir Tanrı'ya inanmak. Sihlerin Sanskrit, kelime olarak cilalanmış,
düzenlenmiş, kusursuzlaştırılmış manalarını taşımaktadır.
...
mukaddes metinlerinin açılış cümlesi sadece iki kelime uzunluğundadır ve
Sih inancının temelini açıklar: ੴ - Ek Onkar veya "''Tek Yaratıcı''".
Sihizm'e inananlar On Sih Gurusu'nun ve diğer azizlerin öğretilerine
Sihizm'in kutsal metni olan Guru Granth Sahib'de anlatıldığı üzre itaat
etmek zorundadır.

Sihizm düşüncesel anlamda Guru Granth Sahib (Pencapça: ਗੁਰੂ ਗ੍ਰੰਥ ਸਾਹਿਬ)
Granth Pencapça "kitap", Sahib ise Hintçe, Arapça kökenli,
"efendi/usta" anlamına gelir. Sihizm'in kutsal kitabı olan Guru Granth
Sahib, Sihler için bir kitaptan da öte yaşayan bir guru olarak ele
alınır. 1430 sayfa uzunluğunda, Sih dininin kurucularının ve farklı
dinlerin (Hinduizm ve İslam gibi) azizlerinin sözlerini içeren bir
kitaptır.
...
Bakti hareketi ( Hinduizm) ve Hinduizm çok kapsamlı ve geniş bir dindir.
En üstte bulunan Realite'ye tapar ve bütün insanların er geç gerçeği
fark edeceğini belirtir. Ebedi bir cehennem ve lanetlenme diye bir şey
yoktur. Tek tanrıcılıktan tanrıya inanan düalizme kadar bütün ruhsal
yolları kabul eder.

Her varlık kendi yolunu seçmekte özgürdür; bunu ister duayla, ister
inzivayla, ister meditasyonla yapar, isterse fedakârca davranışlarla.
Tapınaklarda tapınmaya, kutsal metinlere ve guru disiplini geleneğine
önem verir

Sufizm (
İslam) ile bazı ortak noktalara sahiptir. Bazıları Sihizm'in İslam,
Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi
dindir.

Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam
sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız
inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla
ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden
anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir
dinin de adıdır.

sinkretik yani bağdaştırmacı bir din olduğunu öne sürse de, birçok Sihe
(Sihizm'e inanan) göre bu yanlış bir düşüncedir; zira Sihler Sih
Gurularının doğrudan Tanrı'dan ilahi mesaj aldığına inanırlar. Sihizm
Tarihi

Guru Nanak Dev ( 1469- 1469 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer
önemli gelişmeler

1538) Sihizmin kurucusu, 1538 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer
önemli gelişmeler
...
Talwandi ( Lahor yakınında, bugünki
...
Pakistan'da) kasabasında doğmuştur. Ebeveynleri Khatri kastından
Hindulardı. Bibi Nanki isimli kendisinden büyük bir kız kardeşi vardı.
Kız kardeşinin onda Tanrı'nın Işığını gördüğüne fakat bu sırrı kimseye
açmadığına inanılır. Yine kız kardeşinin Guru Nanak'ın ilk inananı
olduğu bilinmektedir. Nanak'ın hayatın sırlarını keşfetme arzusu onun
belirli bir süre sonra evi terk etmesine neden olmuştur. Bu döndem
farklı inançtan kişiler tarafından saygı duyulan Kabir ( 1440- 1518) ile
karşılaştığı söylenir.

1538'de Guru Nanak kendisinin devamcısı, Guru, olarak - oğlu yerine -
inananlarından Lehna'yı seçmiştir. Bhai Lehna Guru Angad olarak
adlandırılmıştır ve Sihlerin ikinci gurusudur. Guru Amar Das, 1552'de 73
yaşındayken Sihlerin üçüncü gurusu oldu. Onun guruluğu zamanında
Goindwal Sihizm için önemli bir merkez haline gelmiştir ve birçok
gelişme meydana gelmiştir. 1574 yılında, 95 yaşında vefat ettiğinde üvey
oğlu Jetha'yı dördüncü guru olarak belirlemiştir.

Jetha Guru Ram Das olmuştur. Guru Ram Das daha sonraları Amritsar olarak
adlandırılacak Ramdaspur kentinin kuruluşundan sorumlu olan gurudur.
1581'de Guru Arjan - dördüncü gurunun en genç oğlu - Sihlerin beşinci
gurusu olmuştur. Altın Mabet'in inşasından sorumlu olan o olduğu gibi
Sih kutsal metnini hazırlamıştır. 1604'te Adi Granth'ı Sihlerin Kutsal
Kitabı olarak belirlemiştir. 1606'da zamanın Moğol liderleri tarafından,
Guru Granth Sahib'de değişiklik yapmayı reddettiği için, işkence görmüş
ve öldürülmüştür.

Guru Har Gobind Sihlerin altıncı gurusu olmuştur. Guru Har Gobind
yanında iki kılıç taşırdı; biri ruhani nedenlerden diğeri ise fani
nedenlerden. Bu noktadan beri Sihler askeri bir güç haline geldiler ve
bağımsızlıklarını savunmak için eğitilmiş bir savaşçı gücüne sahip
olmuşlardır. 1644'te Guru Har Rai guru oldu ve onun ardından Guru Har
Krişan,oğlu - daha küçük yaşlardayken - 1661'de guru olmuştur. Guru Tegh
Bahadur 1665'te guru oldu ve 1675'te, kendisine yardıma gelmiş Keşmirli
Hinduları korumak için kendini kurban edene kadar Sihlerin lideri
olmuştur.

1675'te Aurangzeb dokuzuncu Sih gurusu, Guru Tegh Bahadur'u halk önünde
idam etmiştir. Ondan sonraki guru, Guru Gobind Singh bağlılarını daha da
militarize etmiştir. Ölmeden kısa süre önce Guru Gobind, Guru Granth
Sahib'in (Sih Kutsal Metni) Sihler için mutlak ruhani otorite olmasını
ve fani otoritenin Khalsa Panth'a (Sih Ulusu) verilmesini emretmiştir.

Her ne kadar önceki guruların da aldıkları vahiyleri kaydettikleri
bilinse de, ilk Sih Kutsal Metni beşinci guru, Guru Arjan, tarafından
1604'te derlenmiş ve düzenlenmiştir. Guru Granth Sahib, Gurmukhi
yazısıyla yazılmış olmasına rağmen farklı birçok dil içermesiyle (
Punjabi, Hindi-Urdu, Sanskritçe, Bhojpuri ve Farsça dahil) diğer kutsal
metinlerden ayrılır. Sihler Guru Granth Sahib'i son, ebedi guru olarak
görürler. Sihizm'in Guruları

Sihizm'in On Gurusu


Sihizm on guru (öğretmen veya üstad) tarafından, 1469'dan 1708'e kadarki
dönemde kurulmuştur. Her üstad (guru) bir öncekinin mesajını
(çağrısını) güçlendirmiş ve yeni şeyler ekleyerek geliştirmiştir. Sihizm
dini böyle ortaya çıkmıştır. Guru Nanak ilk guruydu ve Guru Gobind
Singh insan biçimindeki son gurudur. Guru Gobind Singh ölürken Guru
Granth Sahib'i son ve mutlak Sih Gurusu ilan etmiştir. Guruların aynı
ruha (veya 'jot'a) fakat farklı bedenlere sahip olduklarına inanılır.

İlk gurudan son insan biçimindeki guruya kadar on guru şöyledir:
# Guru Nanak Dev
# Guru Angad Dev
# Guru Amar Das
# Guru Ram Das
# Guru Arjan Dev
# Guru Har Gobind
# Guru Har Rai
# Guru Har Krişan
# Guru Tegh Bahadur
# Guru Gobind Singh Guru Granth Sahib



Guru Granth Sahib Sihlerin sonsuz gurusudur ve Sihler tarafından, Guru
Gobind Singh'in öğretisi gereğince, Ebedi Guru olarak görülür. Guru
Granth Sahib, Gurdwara olarak adlandırılan Sih tapınma yerinde her zaman
bulunabilir. Guru Granth Sahib taht benzeri bir yerde bulunur ve etrafı
süslenmiştir. Metnin etrafına yapılan süsler ve gösterilen özen,
krallarına gösterdikleri saygıyı Guru Sahib'e gösterme geleneğine
dayanır.

Guru Granth Sahib sadece kurucularının öğretilerini barındırmaz. Aksine
Guruların inancıyla örtüşen noktalarda farklı inançlara mensup kişilerin
öğreti ve yazınlarını da içerir. Bunlara çeşitli Sufi şeyhleri, Hindu
şairleri dahildir. Örnek olarak Kabir, Namdev, Ravidas, Şeyh Farid,
Trilochan, Dhanna, Beni, Şeyh Bhikan, Jaidev, Surdas, Parmanad, Pipa ve
Ramanand verilebilir.

Guru Granth Sahib'deki tüm içeriğe ''Gurbānī'' denir. Gurbani, Guru
Nanak'a göre, doğrudan Tanrı'dan gelmiş vahiydir ve yazarlar, vahyi
dinin inananları için kaleme almışlardır. Sih Dini Felsefesi

Temel İnanç ve İlkeler


Sihizm her yerde, her zaman var olan ve sonsuz özelliklere sahip tek bir
Tanrı'ya inanç üzerine kuruludur, bunu savunur. Bu özellik Guru Granth
Sahib'de çeşitli kereler tekrarlanmıştır.

Sihler Tanrı'ya herhangi bir cinsiyet atfetmezler ve Tanrı'nın insan
formu alabileceğine de inanmazlar. Ayrıca tüm insanlar da din, ırk veya
cinsiyet ayrımı yapılmaksızın eşit görülürler. Herkes (Tanrı)
Waheguru'nun kız ve erkek evlatlarıdırlar. Sihler tüm yaratıklarınn,
özellikle de insanların, haklarını korumak ve onların hakları için
savaşmak zorundadırlar. Aynı zamanda iyimser bir bakış açısı olarak
tanımlanabilecek '' Chardi Kala'''ya sahip olmaları teşvik edilir.

Sihler reenkarnasyona inanırlar. Tüm yaratıkların, öldükten sonra farklı
vücutlara geçen bir ruha sahip olduğuna inanılır. Bu ruh göçü
bağımsızlığa, özgürlüğe ulaşılana kadar devam eder. Sih dini kurtuluşun
tek yolu olarak görülmez; diğer dinlerden insanlar da kurtuluşa
erebilirler. Bu kavram diğer Dharmik dinler ile ortaktır.

Beş Kötülük
Her Sih'in yenmekle yükümlü olduğu ''Beş Şeytan'' veya ''Beş Kötülük''
bulunur:
Ankhar ( ego - benlik)
Krodh ( öfke)
Lobh ( hırs)
Moh (maddi bağlılık)
Kam ( şehvet)

Beş Erdem
Her Sih'in itaat etmesi gereken ve yukarıdaki beş kötülükle savaşırken
kullanacağı beş erdem: memnuniyet, hayırseverlik, şefkat, olumlu tutum
ve tevazu. Temel Değerler



Tüm Sihler şu değerlere inanmak zorundadır:
#''Eşitlik'': Tanrı katında tüm insanlar eşittir.
#''Tanrı'nın ruhu'': Tüm yaratıklar Tanrı'nın ruhlarını sahiptirler, bu
nedenle de uygun şekilde saygı görmelidirler.
#''Kişisel hak'': Her kişinin yaşama hakkı vardır.
#''Davranışlar'': Kurtuluş kişinin hareketleri, davranışları
doğrultusunda edinilebilir; iyi işler, Tanrı'nın hatırlanması vb.
#''Aile hayatı yaşamak'': Bir aile olarak yaşanması teşvik edilir.
#''Paylaşım'': Kutsal metine göre tüm Sihlerin kazançlarının en azından
%10'unu, hayatlarının %10'u ile birlikte, diğerlerine yardım etmekte ve
Tanrı hizmetinde harcamalıdırlar.
#''Tanrı'nın takdirini kabullenmek'': Mutlu olaylarla kötü olayları aynı
şekilde görebilecek şekilde kişiliği geliştirmek, Tanrı'nın takdir
ettiği her türlü olayı (iyi veya kötü) kabullenebilmek.
#''Hayatın dört meyvesi'': Hakikat, memnuniyet, tefekkür ve Naam.
Yasaklanan Davranışlar

:''Bu konuda daha fazla bilgi için Sihizm'in yasakladığı davranışlar
maddesine bakınız.''

#''Mantıksız davranışlar'': Batıl inançlar ve Sihlerce anlamı olmayan
ayinler (sünnet olmak, hac yapmak, oruç tutmak, nehirlerde yıkanmak,
görüntü veya putlara tapınmak vb.)
#''Maddi bağlılık'': ("Maya") Maddi şeylerin (materyallerin)
biriktirilmesi, bunlara aşırı bağlılık veya saplantı gösterilmesi
Sihizm'de anlamsızdır, zira ölürken tüm mal varlığın burada (dünyada)
kalacaktır.
#''Yaratıkların kurban edilmesi'': (Sati) Dulların kendilerini ölmüş
kocalarıyla birlikte yakması, küçük veya büyük baş hayvanların kutsal
bayram vb. zamanlarda kurban edilmesi ve benzeri şekilde canlıların
kurban edilmesi yasaklanmıştır.
#''Aile düzeni olmayan yaşam tarzı'': Bir Sih'in münzevi, keşiş veya
yogi hayatı yaşaması uygun görülmez, teşvik edilmez.
#''Gereksiz konuşma'': Övünmek, gıybet, yalan söylemek vs.
yasaklanmıştır.
#''Sarhoşluk'': Alkol, narkotik maddeler, tütün ve diğer benzeri mest
edici, sarhoşluğa neden olan maddelerin kullanımı teşvik edilmez.
#''Ruhban sınıfı'': Sihlerin dini görevlerini yerine getirmek için bir
ruhban sınıfına veya herhangi bir din görevlisine, rahibe dayanmaları
gerekmez.
#''Önyargılı davranış'': Sihler kast, ırk, sınıf, cinsel seçim veya
cinsiyet ayrımı yapmamalıdırlar. Ayrımcılık ve adil olmayan davranışlar
Sih öğretilerinin tamamen aksi olarak kabul edilir. Teknik ve Metodlar



''Üç Altın Kural'', önem sıralarına göre:
#'' Kirat Karō'': - Tanrı'yı hatırlayarak, dürüst kazanç, emek vb.
#'' Nām Japō'': - Sihizm'deki Tanrı Adına ki bu "Waheguru"dur,
meditasyon ve ibadet etmek. Naam Japna isminin tekrarlanmasıdır.
#'' Vand Chakkna'': - İhtiyacı olanlarla paylaşım, bedava yiyecek (
langar), gelirin %10'unu bahşetmek Dasvand, zamanın %10'unu iyilik için
çalışarak harcamak. Diğer Gözlemler

#''Tanrı'nın oğlu değil'': Gurular, Hristiyan anlayışındaki gibi bir
şekilde "Tanrı'nın Oğlu" değildirler. Sihizm tüm insanlar Tanrı'nın
çocukları olduğunu söyler ve buna göre Tanrı anne/babadır.
#''Farklı seviyelerde yaklaşım'': Sihizm, bir inanan olmak için
farklı&çoğul seviyelerde yaklaşımın varlığını kabul eder. Buna göre
örneğin günlük ibadetleri ve bazı gerekli erdemleri yerine getirmeyen
inananlar da hâlâ birer Sihtirler. Sihler

Sihizme inanan bir şahsa ''Sih'' denir. ''Sihizm'' sözcüğü ''Sih''
kelimesinden gelir ki bu sözcük de Sanskritçe 'śiṣya' (शिष्य) "mürit"
veya "talebe" kökünden veya denk bir Pāli sözcüğü olan 'sikkhā'dan
(सिक्खा) gelmektedir. Buna göre bir Sih On Guru'nun ve Sihizm'in kutsal
metinlerinin (Guru Granth Sahib) bir talebesi, takipçisidir.

Çoğu Sih Pencap kökenlidir ve Hindistan'ın, Pencap eyaletinde yaşar.
Yine de Sih topluluğu 100'den fazla ulusta ve dünyadaki her kıtada
varlığını sürdürür. Sih erkekler ve bazı Sih kadınlar, uzun saçlarını
kapayan şekilde sürekli olarak türban takmalarından tanınabilirler.

Bugün dünyada yaklaşık 23 milyon Sih yaşamaktadır ve bu Sihizmi dünyanın
en büyük beşinci dini kılar. Yaklaşık 20 milyon Sih Hindistan'da, bunun
da büyük bir kısmı Pencap eyaletinde yaşar. Bu sayı ile Sihizm
Hindistan'ın dördüncü büyük dinidir. Birleşik Krallık, Kanada,
Avustralya, Güney/Doğu Afrika ve ABD'de önemli sayıda Sih bulunur.
Ayrıca Malezya ve Singapur'da da önemli azınlık olarak mevcutturlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Dinler Tarihi - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dinler Tarihi   Dinler Tarihi - Sayfa 3 EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:55 am

Zerdüşt Dini (Mazdaizm)
İran dinleri içerisinde, tek tanrı inanışına yer vermesi bakımından, en
dikkat çekicisi Zerdüştilik 'tir. Bu din, adını kurucusundan alır. Bu
dine, dayandığı tek tanrı Ahura Mazdah 'a nispeten “Mazdeizm” de denir

1. Zerdüşt 'ün Hayatı
Zerdüşt kelimesi (Zoroaster), Zarathustra 'nın Yunanca karşılığıdır
(Zarath: güzel, doğru; üstra: develer demektir. Güzel develere sahip
olan anlamını ifade eder. Halk dilinde zerdüşt, yaşayan yıldız olarak
nitelendirilir). Zerdüşt 'ün doğumu, M.Ö. 570 olarak tahmin
edilmektedir. Zerdüşt, İran dinleri üzerinde önemli bir etki
bırakmıştır. Tektanrılı bir inanç telkin ettiği için onu bir peygamber
olarak kabul edenler bulunduğu gibi, ona bir hakim veya şaman olarak
bakanlar da vardır. Gatha 'lar diye adlandırılan kutsal metinler ona
dayandırılır.

Zerdüşt, Yüce Tanrı olarak telkin ettiği Ahura Mazdah ile yakın irtibatı
bulunduğunu ilan etti. Ona göre alemlerde mücadele eden, İyilik ve
Kötülük diye adlandırılan iki asli ruh (ilkine “Spenta Mainyu”,
ikincisine “Angra Mainyu” denilir) var idi. Ahura Mazdah 'ın bu iki
ruhla alakasını bugün pek iyi bilemesek de O, iyilikle beraberdir.
İnsanoğlu, bu iki ruh arasından birini seçmeye mecburdur ve seçimi onun
kaderini etkileyecektir.

Zerdüşt 'ün ölümünden sonra insanlar, onun karşı çıktığı Mitra, Anahita
gibi tanrılara tekrar tapınmaya başladılar.

2. Kutsal Kitapları ; Gathalar - Avesta
Zerdüşt 'ten sonra çoktanrılı inançlar yayılmışsa da ona nispet edilen
kutsal Gatha 'lar, İran 'da etkisini sürdürmüştür. Avesta, eski İran 'ın
ve bugün Hindistan 'da yaşayan İran asıllı Parsî lerin ve diğer Zerdüşt
inancını kabul edenlerin kutsal kitabıdır. Dili Pehlevice (Eski Farsça)
ve Kürtce 'dir.. Avesta (Hikmet, bilgi anlamında), şu bölümden oluşur:

2.1. Yasna: Dini törenlerde okunan ilahiler. Zerdüşt 'ün Gatha 'ları bu
bölümdedir. Gatha 'lar, Avesta 'nın eski metinleri ve kısımlarıdır.
Gatha 'lar, Zerdüşt 'ün sözleri sayılır ve hususi bir saygı görür.
Pehlevi dilinde Gatha 'nın her şiirine “Gas” denir. Gatah 'ların
tamamının 17 fasıl, 338 kıta, 896 mısra ve 5560 kelimeden ibaret olduğu
belirtilir. Avesta 'daki Gatah 'lar; Eşnut Gat, Eştut Gat, Spentmend
Gat, Vonu Hişter Gat ve Vehiştvet Gat olmak üzere beş tanedir.

2.2. Yast: Çeşitli tanrılara yöneltilen ilahiler.Güneş tanrısı
Mitra,Ahura Mazda ile ölmez azizleri ve diğer tanrısal olgular için
yapılacak kurban şarkıları olup yirmibir söylevi kapsamaktadır.

2.3. Videvdat: “Şeytanlara karşı kanun” diye de adlandırılır; şeytanlara
karşı tılsımlar ve temizlenme kaideleri bu bölümde yer alır. Toplam
yirmi iki söylevi kapsamaktadır.

2.4. Vispered : Tüm kutsananlar anlamında olup, ibadetlerde anılması
gerekli olan kutsallar ve onlara yapılan ibadetleri ve bazı edebi
bölümleri içermektedir.

2.5.Horda (Xorda) Avesta : Genç avesta anlamına gelmekte olan bu bölümde
günlük ve yaşam sürecinde yapılması gerekli ibadet zamanlarını gösteren
bir zaman takvimi niteliğindedir. Bu da dört bölüm halindedir.

2.5.1.Nijis : Mitra Tanrısı,umut,aydınlık,su ve ateş hakkındadır
2.5.2.Kataha : Beş umudu kapsamaktadır.
2.5.3.Sihroje : Günlük yaşamda iyi ve kötü anların varlığı hakkında
bilgileri kapsar
2.5.4.Aferinkan : İnsanların iyiliklerle mutlu anlarından eğlence ve
kutsamalarından bahsetmektedir.

2.6.Nirangastan : Bu bölümde de ölenlerin ruhlarının göğe çıkışları
anlatılmaktadır.

Bu Avesta bölümlerinden eksik -kayıp- olanlarının tamamlanması amacıyla
MS yapılan çalışmalarda halkın ve din adamlarının sözlerini ve eski
kaynaklar esas alınarak (zaman zaman değişikliklere uğramış) hazırlanan
bölümlerde şu alt bölümlerden meydana gelmektedir.

a.Bundahişn : Temel veya yaratılış anlamında olup uzay ve dünyanın
yaratılışı sürecini ve sonucunu eski kaynaklara bağlı olarak
anlatmaktadır.

b.Denkart : Dini eser anlamına gelmekte olan Avesta 'nın kayıp olan
yirmibir bölümü ve onların içerikleri hakkında bilgi verirken, karmaşık
bir ansiklopedi durumundadır.

c. Brahman Yaşt : Sassaniler zamanında yazılmış olduğu belli olan bölüm,
Avesta 'nın son kayıp olan bölümleri hakkında bilgi vermektedir.

d. Ayatkar-i Zamaspik : Zerdüştlüğün ortaya çıktığı bölgenin ilginç
mitolojik ve kahramanlık hikayelerini anlatır.

e. Menok-i Xrat : İyilik ruhu ve bilgelik anlamına gelmekte olup,Menok-i
Xrat ile bir Zerdüşt dini bilgini arasında geçen ve Zerdüşt dini inancı
konusunda 62 sorulu cevaplı bir bölümdür.

f. Pank Namak-i Zerdüşt : Zerdüşt 'ün fikir kitabı anlamında olan bu
kitap da Sassaniler zamanında Zerdüşt 'ün fikirleri konusunda
yazılmıştır.

g. Ardai Viraz Namak : Bu kitap Arda i Viraz 'ın göğe ve cehenneme
seyahatini anlatmaktadır.

h. Viçitakihai Zatspram : Zatspram 'ın seçilen yazıları anlamında olup,
Zerdüşt 'ün var oluş veya dünyanın yaratılışı konusundaki görüşünün
Zervanist düşüncesi ile yazılmasıdır.

ı. Şayast na Şayast : Müsaadeli ve müsaadesiz anlamında olan bu bölüm
dini inançları gereği soru ve cevaplı kuralları içeren bir bölümdür.

i. Pahlavi Rivayat Zu Datesstan-i Denik : Dini kuralları içeren Pehlevi
rivayetleridir. Bu bölümde dini, mitolojik ve kahramanlık konularında
bilgiler verilmektedir.

Avesta 'nın büyük bir kısmının dili pek güç anlaşılır. Avesta, Şapur II
(309-380) zamanında bir araya getirilmiştir.

3.Zerdüşt 'ün Getirdiği Dini Prensipler
Zerdüşt, eski İran 'a tevhid inancını getirmiştir.Onu getirdiği din,tek
tanrıya inanmakta idi.Ondan önce İranlılar.bir kısım tanrılara
tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı uyuşturucu bir kutsal içkiyi
içmekle uygulanan Haoma kültürünü devam ettirmekte idiler (Haoma,bütün
alemi sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı idi).

Zerdüşt,daha sonraları Ormazd şekline dönüşmüş ve islam kaynaklarında da
“Hürmüz” olarak yer almış Ahura Mazdah (Hakim Rab anlamında), Daryus
(tahminen M.Ö. 500 'ler) ve takipçileri tarafından Batı Asya 'ya
getirilen ve birkaç yüzyıl içinde Turfan ' dan Habeşistan 'a,İndus
nehrinden Ege Denizine kadar yayılan bir yüce Tanrı idi.O,alemin tanrısı
idi.Alemin gayesi;yalanın,kötülüğün hakikat tarafından
yenilmesidir.Alemdeki maddi ve manevi nizamı yaratan,tabiat kanunlarını
koyan, Ahura Mazdah 'dır.Kötülüklerin kaynağı,Ehrimen 'dir.

Ahura Mazdah önce manevi bir varlık olarak kabul edilirken sonraları,
Zerdüşt 'ten önce olduğu gibi,onu nuru ateşin ihtiva ettiği,yaratılmamış
bir ışık olarak düşünüldü ve böylece ateş kültürü gelişti (Mecusilik).
Ahura Mazdah 'ın yanında altı baş melek bulunur.Bunlara Ameşa Spenta
'lar (Kutsal Ölümsüzler) denilir. Bunlar; İyi Akıl, Adalet (veya
Hakikat), İlahi İrade Ülkesi, Tevazu (veya Dindarlık), Mükemmeliyet ve
Ölümsüzlük şeklinde, Ahura Mazdah 'ın sıfatları, çeşitli vecheleri ve
fonksiyonları olarak telakki edilir.

Zerdüşt 'e göre bir taraftan sağduyu, iyilik ve aydınlıktan oluşan “Aşa”
(alem nizamı), öteki tarafta da suç, kötülük ve karanlığı içinde
bulunduran “Drug” (yalan, anarşi, fesat) vardır. İnsanın iyilik tarafını
seçmesi gerekir. İnsanın bu seçimi öteki dünyada sonuç verecektir.

Zerdüşt 'ün ölümden sonraki muhakeme ile ilgili telkinleri vardır. Ahura
Mazdah 'a inananların ruhu, ölümden sonra dördüncü gün muhakeme edilir.
O, önce Cinvat Köprüsünden geçecektir. Bu köprü, bu alemden ötekine
götürür. Dinsiz bu köprüden geçemeyip cehenneme düşer. Dindar kişi ise
bu köprüden geçip cennete ulaşır ( ona altı Ameşa Spenta 'ya sonradan
katılan “itaat” yol gösterir). Cinvat Köprüsü 'nün ortası kılıç yüzü
gibi olur ve dinsiz cehenneme düşer;ancak iyi insanın ruhu geçerken
geniş tarafı döner ve oda geçme imkanı bulur.

Zerdüşt gelecek bir alemşümül muhakemeden de bahsetti. Kendinden 3.000
yıl sonra Ehrimen 'in gücü zeval bulacak ve hakikat-adalet evi
kurulacaktır. Böylece itaat ruhu zafere ulaşacaktır.Muhakeme ,ateş ve
erimiş maden ile olacaktır. Bütün bu işler; “Saoşyant” denilen
kurtarıcının doğmasıyla gerçekleşecektir. O Kansava Gölü 'nde yıkanan
bir bakirenin o gölde bulunana Zerdüşt 'ün tohumuyla gebe kalması sonucu
doğacaktır. Böylece ölülerin doğması başlayacaktır.(dirilme).İlk insan
“Gayomart”ın kemikleri hayat kazanacak,bütün ölüler tekrar vücutlarına
kavuşacak ve bir yerde toplanacaktır. İyiler,kötüler ayrılacak; iyiler
cennete kötüler cehenneme gidecektir. Üç gün kalınacak, sonra bütün
yaratıklar ateş ırmağından geçecek, ateş kötüleri temizleyecek ve
şeytanlarla bütünleşenler hariç, herkes AHURA MAZDAH 'ın ülkesine
girecektir.

Zerdüşt 'ten önce “deva” denilen ve Ehrimen 'in avenesi olan şeytanlara,
onları yatıştırmak üzere, kurban kesilirdi. Onların kurbanlardan çıkan
buğu ile beslendiklerine inanılırdı. Böylece onlara ibadet edilmiş
olunurdu. Zerdüşt,ün kurban kesimi ile mücadelesi bu sebebe dayanır.
Zerdüşt, sığır eti yemeyi de yasakladı.( Hindistan 'da da bu yasak
vardır. İslam ile Yahudilikte ise domuz eti yasaklanmıştır)

Günah, insanı kötü güçlerin esiri kılar; fazilet iyiliğin nihai
galebesine yardım eder. Zerdüştilikte, doğru yaşama,ahlaki emirlere uyma
esastır. Ahlaki emirler; iyi düşünce iyi söz, iyi iş diye özetlenir.
Fakirlere,cömert davranma,yabancılara misafirperverlik,bütün lekelerden
uzak kalma ,toprağı sürme,sığırlara bakma, sıkıcı şeyleri imha da
faziletli işlerden sayılır. Temiz hayvanları, özellikle köpekleri
öldürme büyük günahtır. Zina yasaktır. Bazı cinsi konular ve ölü
bedenine temas, kirlenmeye yol açar; özel ayinler gerektirir.

Zerdüşt “iyi hayvanların içinde olduğu bir ev ve dişilerin içinde
bulunduğu bir sürü ile yayılacağı bir yaylak olduğunda orada mutluluk ve
şanslılık doğar.Orada tam güzel bir hayat doğar”diye
belirtmektedir.Zerdüşt her alanda tarım ve hayvancılıkla uğraşılıp bol
üretimin sağlanmasını ve zararlı bitkilerle hayvanlarında kökünün
kesilmesini tavsiye etmektedir. Temiz hayvanlarda sayılan köpek ve
kedinin öldürülmesini büyük günah saymaktadır.Döllenmeyi ve çiftleşmeyi
önleme kesin olarak yasaklanmıştır.

Bu dini inançta söz konusu edilen şarap içkisi,dini ibadetle ilgili
olup,dini düşüncelerin geliştirilip derinleştirilmesi ve ruh gözünün
açılması amacıyla içilmekte olduğu vurgulanır. Avesta 'nın Gatha
bölümünde belirtildiğine göre dini inanç alanında şarkı ve şiirlerin
önemli bir yeri olduğu görülür. Cenneti şarkılı bir yer olarak
değerlendirdiği dikkate alınırsa bunun önemi daha iyi kavranır.

Zerdüşt intihar etmeyi tanrı Ahura Mazda ‘ya düşmanlık olarak niteler ve
çok günahkarca bulur. Kendini ve eşini her alanda korumakla yükümlü
olan insanın intihar etmesi veya kendilerini koruyan askerlerine kötülük
etmesini büyük günah saymasının yanında, Tanrı Ahura Mazda 'ya
düşmanlık olarak belirler.

Zerdüşt dini inancına göre tanrı kadın ve erkeği bir arada ve birbirine
arkadaş yaratmıştır. Arkadaşlar arasında eşitliği temel alan bu inançta
kadın ve erkek eşit olarak kabul edilmektedir. Zerdüşt inancını gelişip
yayıldığı bölgelerde çok eşliliğin azaldığı ve tek eşliliğin arttığı
görülmüştür. Zerdüşt, kadınların evlerinde çocukların anası olması,
çocuklarını yetiştirmede ve onlara iyilikler ile yurtseverlikleri
aşılamada en etkin kimse olduğunu belirtir.Erkek çocukların anaları
olarak, kötü düşmanlara karşı ülkelerini savunmaları ile mal,can ve
namuslarını korumalarında kadınların, eğitip yetişmelerinde büyük rol
oynayacaklarını belirler.

Zerdüşt, kim kardeşlerine doğru ve dürüst olur ve fakirlere yardım
ederse, tanrı Ahura Mazda yolunda çalıştığı için, tanrı da onu destekler
ve korur,derken inananlarına doğru olana yapmayı, buna inanç
göstermelerini ve bunu yaymaya çalışmalarını tavsiye eder, zayıf ve
fakir olanların da yardım edilerek korunmasını belirtir.

4.Zerdüşt Dini İnancında Kutsal Ateş
Ateş Zerdüşt dini inancı tarafından kutsal olarak kabul
edilmektedir.Ateş Zerdüştizm 'de çok önemli bir yere sahiptir. Avesta
'ya göre ateş tanrı Ahura Mazda 'nın ruhu ve oğludur.

Esas olarak ateşe üç anlam veriliyordu veya bu anlamlarda ateş
kutsanıyordu. Ateşin başlangıcı olarak ev ateşi yani ocak ateşi kabul
ediliyordu. İkincisi kurbat ateşi olup, bu ateş devamlı yanan ve
kötülükleri uzaklaştırandır. Üçüncüsü ise halk topluluklarınca
meydanlarda yakılan ve etrafında eğlenilen,aynı zamanda ateşle temasa
gelerek veya bu ateşin içinden geçerek suç ve günah işlemiş olanlar,
kime karşı suç veya günah işlemişse onun yakacağı ateşin içinden
yürüyerek kendini temize çıkarması günahını veya suçunu affettirmesi,
yani kendisinin suçsuz ve günahsız olduğunu ispatlaması geleneği
bakımından önemliydi.

Bir Part destanında, Kral Muhabad 'ın oğlu Prens Wise, suçsuzluğunu
ispat edebilmesi için büyük bir ateş yaktırdığını anlatırken ilgili
şiirde,

“......................................
Şimdi hak ve askerler
Benden suçsuzluğumu ispat etmemi isterler
Bana deki ‘ateşin içinden geç '
Halka ve dünyaya temiz
Suçsuz olduğunu ispat et” diye belirlemesinde de ateşin bu gücüne
inanıldığını açık ortaya koymaktadır.

Bu inanca göre ateş,sadece günah ve suçlardan arındırıp temizleyen
yetkisinin dışında aynı zamanda ilahi güç, kuvvet ve kudret veren bir
kaynak olarak da görülür. Çünkü ateşin tanrı Ahura Mazda 'nın oğlu
olduğuna inanılmasının yanında, insanların ruhlarının da ateşten geldiği
ve ölümden sonrada ruhun yapılmış olduğu gökteki ateşe çekileceği ve
onunla birleşeceğine inanılmaktadır.

Geçmişte ateşin kutsanması konusunda anlatılanların dışında tapınaklarda
devamlı yanmakta olan ateşler : Bölge halkının inançları için
yaptıkları tapınakların çok basit yapılar olmalarına rağmen, tüm
tapınaklarında devamlı ateşlerin yanması için ateşgahları vardır. Bu
ateşlerin devamlı yakılması ve kutsanması ile dini ibadetlerin yapılması
için tapınaklarda din adamları sürekli bulunurlar.

Zerdüştlüğün ilk döneminde Tapınaklarda ki kutsal ateşlerin rahatsız
olmamaları için yaklaşan her kim olursa olsun nefesinin kutsal ateşi
rahatsız etmemesi için yüzünü örtmek zorunluluğu vardı. Dini törenler
açık alanlarda ve ortasında büyük ateşlerin yakılması ile yapılırdı.
Zerdüşt 'ün kanlı kurbanları yasaklaması sonrasında kutsal ateşe ekmek
ve süt kurban olarak sunulmakta idi.

Kutsal ateş bazı kaynaklara göre ise üçe ayrılmaktadır.Bunlar ;

- Farhang Ateşi ; Din adamlarının ateşi
- Guşnah Ateşi ; Savaşçıların ateşi
- Burzin Mihr Ateşi ; Köylü ve çiftçilerin, halkın ateşi olarak bir
ayrıma tabi tutulur. Bu ateşin konumu toplumun sosyal yaşantısının açık
bir yansımasıdır.

Zerdüştlüğe göre esasta yeryüzündeki her türlü canlı ve cansızda ateş
vardır. İnsanda ,hayvanda , bitkilerde gökte ve yerde bu ateşi değişik
zaman ve durumlarda açık görmek mümkündür. Bunlarda insanda bulunan ve
insanların ilişkilerini sağlayan ve aynı zamanda Tanrı ile ilişkide olan
ateşin en kutsal ateş olduğu belirlenir. Bu ateşin 215-216 değişik
ateşten meydana geldiği ve her bir ateşin ise çalışan bir meslek grubuna
ait olduğu belirtilir. Aynı zamanda insanların değişik şeylerden
yaktığı ateşin, insanları kötülükten ve günahlardan arındırdığına
inanılır. Ateşin, dünyanın yaratılışında altı unsurda karışık varlığı
ile ateşten yaratıldıkları belirtilir. Bu unsurlar gökyüzü,yeryüzü,veya
toprak,su,bitkiler,hayvanlar ve insanlardır.Bunların bünyesindeki ateşi
değişik şekillerde ve olaylarda gözle dahi görmek mümkündür diye
belirlenir. Zerdüştlükte sabah güneşinin öğleye kadar geçen zamanda
bereket getirdiğine inanılırdı.

5.Avesta 'dan Bazı Konularla İlgili Kısa Alıntılarla Zerdüşt İnancı

5.1.Yaratılış
Avesta 'da Üçüncü Gatha 'nın Yasna otuz kısmı, uzayın yaratılışını
anlatan bir bölümdür. Burada uzayın ve dünyanın yaratılışı anlatılırken,
birbirlerine karşıt iki ruhun ilişkileri ile yaratıldığı
belirtilmektedir. Bu ruhların her şeyi yaratışları şöyle anlatılır ;

“V e ondan tüm varlıkları yarattı.Varlıkları yaratınca onları gövdesinde
taşıdı. Böylece devamlı olarak çoğalıp büyüdü ve her şey giderek
güzelleşti. Ve sonra diğerlerini birbiri arkasına gövdesinden yaratmaya
başladı.
Ve sonra kafasından göğü
Ve yeri ayaklarından yarattı.
Ve suları gözyaşlarından
Ve bitkileri tüylerinden,
Ve ateşi kendi anlamından yarattı.”(Riv.Dat.Den.XIVI 3-5,11,13-28)
Burada esas olarak anlatılmak istenen Tanrının kendisi yani Ahura Mazda
olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Böylece uzayda görünen görülemeyen her
şey tanrının görünen organları veya görünmeyen parçalarıdır.Böylece
uzayın tüm elementleri tanrının bizzat yapısıdır.

5.2.Ölüm ve Sonrası Hakkında Öğretisi
Zerdüşt dini inancında ölenlerin ruhları Cinvat köprüsünden geçmeye
çalışırlar iyiler geçer kötüler için ise köprü incelir keskinleşir ve
kötüler köprüden aşağıya karanlıkların içine düşerler.Aşağıya düşen
kötüler 3 'e ayrılır.Tamamen kötü olanlar(sürekli cehennemde
kalırlar),Çok günah işlemiş fakat iyiliği de olanlar(onikibin yıl
cehennemde kaldıktan sonra cennete girerler),Günahları ve Sevapları eşit
olanlar (günahlarından arınıncaya kadar cehennemde kalıp sonra cennete
girecekler).Yine Cinvat Köprüsü 'nü geçmiş olan iyi insanların
ruhlarının cennete varış seyiri 3 'e ayrılmaktadır.İyi düşüncelerinden
dolayı(Hamut) önce yıldızlara,İyiyi konuşmalarından (Huxt) dolayı önce
aya, İyiyi yapması (Huvarşt) ile önce güneşe yükseleceği,bu aşamalardan
geçtikten sonra cennet kapısına varabileceğini belirler.Burada da
sorgulamaya tutulurlar. Avesta 'nın Gatha bölümünde bu şöyle anlatılır;

“Ona sorma,
Çünkü sen ona başından geçen kötülükleri,
Göz yaşları ile bozulmuş yolları,
Ki onlarda o geldi,
Üzüntülü gözyaşlarından akıllanmak vardır.

Nasıl buraya geldin ey haklı?
Geçmiş olan yaratılışından, iyileşmenden,
Duran bir yaşam için, günahsız geldin,
Ölümsüzlüğü tad görüyorsun kal uzun zaman.”
Köprüyü rahatlıkla geçebilen iyi insanların ruhları ise Ahura Mazda
tarafından yapılmış cennete çok güzel bir genç kızla (Huri) ile mutluluk
içinde sonsuza kadar yaşarlar.Huriler cennete yaşamayı hak etmiş iyi
kadınlardır.Cennette yaşayanların her türlü istekleri sonsuza kadar
yerine getirilir.Avesta 'da cennette bulunan bir kadın şöyle tasvir
edilmektedir;
“Bir parlak ve çok güzel kız,
Beyaz bilekli ve güçlü
Çok güzel görünüşlü
Yeni yetişmiş
Çabuk büyümüş,iri göğüslü,
Asil yapıda, asil doğmuş,
Zengin aileden,daha onbeş yaşında,
Görünüş ve şeklinde öyle güzel ki
Sanki yaratıkların en güzeli ” (Yasna 43-46 )

5.3.Kıyamet Öğretisi
Zerdüşt inancına bağlı olanlar Zerdüşt 'ün dünyanın üçüncü döneminde
gelmiş olduğuna inanmaktadırlar.Avesta 'nın Yaşt Bölümünün 13:141 de
Zerdüşt 'ten sonra peygamber olarak,yine Zerdüşt 'ün soyundan veya direk
Zerdüşt 'ün bir kızla birleşmesinden her bin senede bir peygamberin
geleceği belirtilmektedir.En son gelecek olan Asvart-Arta,dünyayı tüm
kötülüklerden temizleyip kurtaracağı belirtilmektedir.Bunların zaman ve
sırası ile şöyle olacağı belirtilir.
3000 yılı sonuna kadar Zerdüşt
2000 yılı sonuna kadar Uxşyat-Arta
1000 yılı sonuna kadar Uxşyat-Nemah
0 yılı sonuna kadar Astvart-Arta
Zerdüşt dini inancına göre Zerdüşt 'ten sonra üç peygamber gelmesi
sonrasında,üçüncü peygamber zamanında son mahkeme kurulacaktır.Böylece
Ahura Mazda 'nın zamanı gelmiş olacak ve tüm iyi amele sahip olan
insanlar,öyle bir dünyada yaşayacaklar ki, hiçbir hükümdarlık,haksızlık
olmayacak,karanlık ve üzüntü olmayan bir yaşam başlayacaktır.Tüm
kötülükler eriyen metalle Tanrı tarafından yok edilecek..Ölüler
canlanacak,yaşam yada ruh geri dönecek dünyada yaşlılık ve ölüm
olmayacak ve böylece sonsuza kadar mutluluk içinde bir yaşam başlayacağı
belirtilmektedir. Yeniden diriliş konusu Avesta 'da ;
“Ölüler dirildiğinde
Yaşayanlar yaşlanmadan gelir
İsteğe göre yaşantılar düzenlenir” (Yaşt 19:11,89) diye belirtilir.

5.4.Avesta 'nın yazılışı ve Zerdüşt 'ün Peygamberliği Öğretisi
Avesta 'nın Brahman Yaşt bölümünde Zerdüşt 'ün zaman zaman Ahura Mazda
ile görüştüğü ve Ahura Mazda 'nın isteklerini halka bildirdiği
aktarılmaktadır.

“Zerdüşt ile herşeyi bilen Tanrı Ahura Mazda birleşip yedi gün yedi gece
birlikte kaldılar.Zerdüşt Avesta 'yı yazdı.Bizler böylece Zerdüşt 'ün
yazdığı Avesta 'ya inanıyoruz ve
onun çerçevesi dahilinde hareket ediyoruz” denilmektedir. Bu durum
Vistaspa hakkındaki bir bölümde ise şöyle anlatılmaktadır.

“Ve ona söyledi: Şaraba Hanf kat Vistasp 'a ver.
Sonrasında bilerek yapıyordu,onu içtiğinde hemen olduğu yerde,
Bayıldı ve ruhu ile beraber cennete gitti”

Zerdüşt, dini inancı konusunda ve sosyal alanlarda inananları ve
öğretileri üzerinde yegane otorite durumundadır ve kendisini Ahura Mazda
'nın aracısı olarak tanıtmaktadır.

“Onların doğum ve büyümelerine
Su ve bitkiler seviniyorlardı.
Onların doğum ve büyümelerinde
Su ve bitkilerde büyüdüler.
Onların doğum ve büyümelerinde
Tüm kutsal yaratıklar
İsteklerinin gerçekleştiğini gördüler.
Bizim istediğimiz ise din adamlarının doğuşu
Kutsal Zerdüşt, kurbanlaştırdığı demetleriyle
Şereflendirir bizleri kurban sunmalarıyla” ( Avesta / Yaşt : 13.39 94)

Burada açıkça bir peygamber yada kutsal tanrı yapısı Zerdüşt 'ün
kişiliğinde anlatılmaktadır.

6. Parsîler
Parsî İranlı anlamına gelir. Özellikle Bombay 'da oturan Kuzeybatı
Hindistan 'daki Zerdüşti topluluğa verilen addır. Parsîler, 641 de
Müslümanların İran 'ı fethetmelerinden sonra 8. yy dan itibaren
Hindistan 'a göç eden İranlılardır. İran 'da kalıp inançlarını devam
ettirenlerde olmuştur.,bunlara “Ceberler” (Geber 'ler) denir. Parsîler,
önce Kathiavar 'daki Diu, sonra Gucarat 'taki Sencen 'e daha sonrada
şimdi kaldıkları diğer yerlerde ikamet ettiler. Onların kaldıkları
önemli bir merkez Surat yakınındaki Nausari idi. Surat batılı tüccarlar
için önem kazanınca Parsî ler maddi refaha kavuştular.Daha sonra ticaret
merkezi Bombay 'a geçince onlardan çoğu Bombay 'a göç etti. 19.yy 'ın
ilk yarısında Britanya usulü öğrenim Bombay 'a girdiğinde Parsîler hızla
bu kültürü benimsediler.Böylece ticaret ve imalatta önemli bir yer
kazandılar.

Hindistan 'a yerleşen Parsîler, bir Hindu kastı gibi
teşkilatlandılar.Parsîler 'in büyük bir kısmı şimdi ileri gelen
tüccar,endüstrici ve banker konumundadır. Dolayısıyla Parsîler ,
Hindistan 'a gelmelerinden bu yana ticaretle uğraşan bir topluluk olarak
kendi inançlarını da büyük bir muhafazakarlılıkla devam ettirmişlerdir.
Parsîler 15.yüzyılda İran 'da kalan Ceber 'lerle temas kurmuş, Pehlevi
literatürünü getirtebilmişlerdir. Böylece Şapur II zamanında düzenlenen
“Avesta” eski materyalle genişletilmiş oldu. Ancak bu önce 18 Yüzyılda
takvimden kaynaklanan mezhep ayrılığına yol açtı. Sonra 19.yy daki
reform hareketi kendini gösterdi. Yeni araştırma ve incelemeler sonucu,
rahip sınıfının ayin tarzının Avesta 'ya uygun olmadığının belirlenmesi
üzerine bu yola gidilmişti. Bununla beraber bazı yorumlarla eski
geleneği savunanlarda vardı. Reform tedrici olarak tuttu. Cemaatte bir
yandan dünyevileşme, öte yandan da mecazi açıklama yollarıyla
muhafazakarlığı sorgulayan teosofik eğilimler ağırlık kazandı.

Şimdiki Parsîlik, kuvvetli monoteist karakterlidir. Merkezi ayine
dayanan Tanrı sembolü ateştir. Kültün tapınakları vardır. Bu tapınaklara
Parsî olmayanlar alınmaz. Günde beş defa ateşin temizliğini korumak
için temizleme ayinleri yapılır. Bu ayinler, rahiplerin nezaretinde
yürütülür. Ayinlerde Avesta 'dan ilahiler, parçalar okunur. Sunu ve
kurbanlara önem verilir.Ölüler şehirden uzak “dakhma” denilen ölü
kulelerine (sessizlik kuleleri) bırakılır. Bu kuleler, necis
sayılır.Kuleler, 4 - 5 yüksekliğinde ,silindirik yapılardır. Terasında
çıplak ölüler sıra halinde yatırılmıştır. Yırtıcı kuşların, akbabaların
etlerini gagalaması ve güneşin kemikleri kurutması sonucu bu kemikler,
kulenin içinde depolanır. Böylece toprağın kirletilmediğine inanılır.
Hindistan 'daki Parsî toplulukları bu geleneği devam ettirirler.
Parsîler , oturulmayan, cin, şeytanın top oynadığı yerlere “sessizlik
kulesi” derler. Halk dakhmalardan korkar. Dakhmaların özel hizmetçileri
vardır.

Parsîlikte ayrıntılı takdime veya kurbanlar bir sistem içinde yürütülür.
Eski İran geleneğindeki Haoma veya benzeri Hint geleneğindeki Vedik
Soma 'dan rahiplerce ilk sıkmayla elde edilen acı bir bitkinin suyu olan
ve yine “haoma” diye adlandırılan sıvının takdimesi gibi. Hayatını
doğru sürdürme,ahlak ve temizlik kurallarına bağlı kalma “aşa” diye
adlandırılır. ( Vedik “rta” terimiyle eşanlamlı ). Ahura Mazdah 'ın
Ameşa Spentaları denilen altı sıfatı (veya meleği ) arasından biri
Ardibeheşt şeklinde Tanrı 'nın kozmik yaratıcı düzenini ifade ederki aşa
da bu düzenle ilgilidir. Ahlaki prensipler üç maddede özetlenebilir :

1- İyi düşünce (humata)
2- İyi Söz (hukhta)
3- İyi İş (huvarşta) İyilik ve yardıma önem verilmesi bu topluğun
öğretim ve sosyal
refahını arttırmıştır.

7.Günümüzde Zerdüştlük
Günümüzde Zerdüştlük Parsiler ve Ceberler olarak iki ana kola ayrılmış
olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Günümüzde Parsilerin büyük
bir bölümü Hindistan 'da yaşamaktadırlar. Caynistler gibi Parsîler de
kast sisteminin cemaat dışında evlenmeme gibi bazı özelliklerini
benimsemişlerdir. Bununla beraber Avrupalı 'larla evlenenler de vardır.

Zerdüştler günümüzde “Dünya Zerdüştler Birliği” adı altında örgütlenmiş
olmakla beraber; Hindistan, ABD,Pakistan,İngiltere, Kanada gibi
ülkelerde yerel toplulukları bir arada toplayan örgütlenmelere
gitmişlerdir ve bu ülkelerde Tapınakları da mevcuttur.

Zerdüştlerin sayısı Bugün 40.000 'ni İran 100.000 'i Hindistan 'da olmak
üzere yaklaşık 200.000 kadar olup geriye kalan büyük bölümü İngiltere,
ABD, Pakistan, Kanada yaşamaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
 
Dinler Tarihi
Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3
 Similar topics
-
»  Türkiye Arkeoloji Tarihi
» Dünya Arkeoloji Tarihi
»  Bilim Tarihi Kronolojisi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
FrmCafe :: Kültür & Sanat & Tarih :: Tarih :: Genel Tarih-
Buraya geçin: