FrmCafe
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


      FrmCafeHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız : 0

 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En iyi yollayıcılar
Programcı
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
Draquinq
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
xxReDoLxx
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
Dj Güray
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
kortel
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
AnyCooL
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
estonya
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
KinqCommando
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
kaharamanlar
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
zargonx041
Türk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_lcapTürk Devlet ve Siyaset Adamları Voting_barTürk Devlet ve Siyaset Adamları Vote_rcap 
En son konular
» Knıght Online Oynayanlar...
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 30, 2010 11:27 pm tarafından kortel

» Domuz
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:31 pm tarafından xxReDoLxx

» 3 Dakika Önce
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:31 pm tarafından xxReDoLxx

» Bir Çanak Ayran
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:27 pm tarafından xxReDoLxx

» Arka Kapı
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:26 pm tarafından xxReDoLxx

» Nereden anladın
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:26 pm tarafından xxReDoLxx

» Yesekmi?
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:25 pm tarafından xxReDoLxx

» No.160
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:24 pm tarafından xxReDoLxx

» Ödül
Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptySalı Haz. 29, 2010 10:22 pm tarafından xxReDoLxx

Zirve100

Zirve100 Toplist
Alexa

 

 Türk Devlet ve Siyaset Adamları

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:55 am

******
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı. 1881 senesinde
Selanik’te bugün müze haline getirilen evde dünyaya geldi.
Babası Ali Rıza Bey, annesi Zübeyde Hanımdır. İlköğrenimine Selanik’te
Fatma Hanım Mahalle Mektebinde, sonra da 6 yaşında Şemsi Efendi
İlkokulunda başladı. Babası Selanik’te Asakir-i Milliye Taburunda
mülazım olarak (1876) çalışıp, bilahare Evkaf katipliğinde rüsumat
memurluğu yaptı. Daha sonra bu vazifeden ayrılarak kereste ticareti ile
uğraştı.

Mustafa Kemal, babasını çocuk yaşta kaybedince, annesi ve kızkardeşi ile
birlikte bir ara çiftlikte kâhyalık yapan dayısının yanına gitti. Sonra
annesi onu Selanik’te bulunan kızkardeşinin yanına göndererek Selanik
Mülkiye İdadisine yazdırdı. Kısa bir müddet sonra, büyük annesi onu
okuldan ayırdı. Ancak, gizlice Selanik Askeri Rüşdiye imtihanlarına
girip kazanması ile askeri meslek hayatı başladı. Mustafa isimli
matematik öğretmeni 1893’te başarısı sebebiyle; “Bundan sonra senin
ismin Mustafa Kemal olsun” dedi. Bu isim kendisi, öğretmenleri ve
öğrenciler tarafından benimsendi.

Selanik Askeri Rüşdiyesini bitiren Mustafa Kemal, daha sonra Manastır
Askeri İdadisi'nden (Lisesi) mezun oldu. Bu arada tatillerde Frerler’de
(Fransız okulu) Fransızca'sını ilerletti. 13 Mart 1899’da İstanbul Harp
Okuluna girdi. Meslek dersleri yanında, lisan ve kültürünü geliştirmeye
başladı. Geleceğe dönük hayalleri, yapmayı tasarladığı devrimlerin fikri
temeli, daha Harbiye’deyken filizlendi.

1902’de Harbiye’den mezun olup, 1903’te üsteğmen olan Mustafa Kemal,
Erkân-ı Harp (Kurmay) olmak üzere Harp Akademisi tahsiline başladı. 11
Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun olduktan
sonra, Şam’a tayin edildi. Kurmay stajını da 5. Ordu emrinde yaptı.
Harran’da Dürzilerle çıkan bir ihtilafı halletti. 1906 Ekiminde Şam’da
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni gizlice kurup kimsenin haberi olmadan
Selanik’e giderek burada bir şubesini açtı ve Yafa’ya döndü.

20 Haziran 1907’de Önyüzbaşı (Kolağası) oldu. 13 Ekim 1907’de
Makedonya’da 3. Ordu Karargahına tayin olundu. 22 Haziran 1908’de Garp
Demiryolları (Selanik-Ürgüp) hattı müfettişliğine getirildi. 13 Ocak
1909’da 3. Ordu Selanik Redif Tümeni Kurmay Başkanlığına tayin edildi.

O tarihlerde Makedonya’da İttihat ve Terakki Cemiyeti çok faal
çalışıyordu. Teşkilatın Eylül 1909’da toplanan ikinci kongresine
Trablusgarb delegesi olarak katıldı. Fakat bunların çalışma tarzlarını
ve düşüncelerini beğenmiyordu. Kongrede; “Asıl mesele, yıkılmak üzere
bulunan imparatorluktan bir Türk Devleti çıkarmaktır.” diyerek, kendi
görüşünü izah etti. Enver Paşa ile bütün kongrelerde çekişti. Mustafa
Kemal’e göre; “İmparatorluğu yavaş yavaş tasfiye etmeliydi.” Mustafa
Kemal, teşkilat içerisinde İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Fethi Okyar
gibi kendisini destekleyen isimler buldu ise de görüş ayrılıkları
yüzünden cemiyetten uzaklaştı.

31 Mart Vak’asında (31 Mart 1325-13 Nisan 1909) İstanbul’a gönderilen
Hareket Ordusunun görevi sona erince, yeniden Selanik’e 3. Orduya
Kurmaybaşkanı olarak tayin olundu. 1910 senesinde Arnavutluk harekatına
katıldı. 13 Eylül 1911’de İstanbul’da Genel Kurmay Karargahında
görevlendirildi. 27 Kasım 1911’de binbaşılığa yükseldi. 18 Aralık
1911’de Bingazi ve Derne Şark Gönüllüleri Komutanı oldu. 9 Ocak 1912
Dobruk taarruzunu idare etti. 11 Mart 1912’de Derne Komutanlığına
getirildi.

24 Ekim 1912’de İstanbul’a döndü. Rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördü.
Bahr-i Sefid Mürettep Kuvvetleri Harekat Şube Müdürlüğüne, 24 Kasım
1912’de Bolayır Kolordu Kurmay Başkanlığına tayin edildi. 1 Mart 1914’te
yarbay oldu. Bükreş ve Belgrad Ataşemiliterliklerinde bulundu. Oradan
Çanakkale’de 19. Tümen Komutanlığına tayin olundu. 25 Şubat 1915’te
Eceabat’ta göreve başladı. 25 Nisan 1915’te Karaçimen’de düşman
taarruzunu durdurdu. 1 Haziran 1915’te Anafartalar Grup Komutanlığına
tayin olundu. 10 Ağustos 1915’te Anafartalar’da düşmanı püskürttü. Bu
sırada Enver Paşa ile arası açılarak görevinden istifa etti ve
İstanbul’a geldi. Ocak 1916’da Edirne’de bulunan 16. Kolordu
Komutanlığına tayin olundu. 27 Şubat 1916’da Generalliğe yükseltildi. 7
Ağustos 1916’da 2. Ordu Komutanlığına getirildi. 5 Eylül 1917’de 7. Ordu
ile Suriye’ye gitti. 15 Aralık 1917’de Padişah Vahideddin ile
Almanya’ya gitti. 5 Ocak 1918’de döndü. 7 Ağustos 1918’de Nablus’daki
ordunun başına geçti. 26 Ekim 1918’de Haleb’in kuzeyindeki düşman
taarruzunu durdurdu. 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grup
Komutanlığına tayin edildi. Birinci Dünya Harbi sonunda Mondros
Mütarekesine göre Osmanlı Devleti batı ülkeleri arasında paylaşıldı. 13
Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’a kadar
çalışmalarını burada sürdürdü. Şişli’de daha sonra müze haline getirilen
eve yerleşerek sonraları milli mücadelenin çekirdek kadrosunu meydana
getirecek arkadaşlarıyla (Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü,
Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay) toplantılar yaptı. 30 Nisan
1919’da Karadeniz Bölgesindeki Rum eşkıyayı yola getirmeye ve 9. Ordu
müfettişliğine tayin olundu. Bu görevin adı, 15 Haziran 1919’dan sonra
3. Ordu müfettişliği oldu. Ona bu vazifeyi veren Osmanlı Sultanı
Vahideddin ile Yıldız Sarayındaki görüşmesini Falih Rıfkı Atay Çankaya
isimli eserinde (s. 174-175) yine Mustafa Kemal’in ifadesiyle şu şekilde
nakletmektedir:

“Yıldız Sarayının ufak salonunda Vahideddin’le adeta diz dize denecek
kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu masa üstünde bir
kitap vardı.

Salonun Boğaziçine doğru açılmış penceresinden gördüğümüz manzara şu
idi: Birbirine muvazi hatlar üzerinde düşman zırhlıları bordolarındaki
toplar sanki Yıldız Sarayına doğrulmuş. Manzarayı görmek için
oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi.
Vahideddin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: «Paşa, Paşa,
şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bu kitaba
girmiştir.» Elini demin bahsettiğim kitabın üzerine bastı ve ilave etti.
«Tarihe geçmiştir.» O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım,
dikkatle ve sükunetle dinliyordum. «Bunları unutun» dedi. «Asıl şimdi
yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti
kurtarabilirsin!» Bu sözlerden hayrete düştüm...”

Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan
Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. 28 Mayıs’ta
Havza’ya geldi. Burada üst kademede bulunanlara ve bütün komutanlara
gizli bir genelge yayınlayarak işgal karşısında Türk milletini
bütünleşmeye çağırdı. Buradan Amasya’ya geçti. 21-22 Haziran gecesi
Amasya Tamimi ile Türk milletini birlik ve bütünlüğe davet etti. Bu
tamimler, İtilaf devletlerinin baskısıyla hükümetçe İstanbul’a
çağırılmasına yol açtı. Bu olaylar üzerine Mustafa Kemal Paşa 7 Temmuzda
görevinden ve askerlikten istifa ettiğini hükümete bildirdi. 23 Temmuz
1919’da açılan Erzurum Kongresine başkan seçildi. Bu kongrede dokuz
kişilik bir Hey’et-i temsiliye seçildi ve başına Mustafa Kemal
getirildi. 4-11 Eylül’de toplanan Sivas Kongesinde Heyet-i temsiliyeye
bütün ülkeyi temsil etme yetkisi verildi. 7 Kasım 1919’da Erzurum
milletvekili seçilen Mustafa Kemal 27 Aralık 1919'da Ankara’ya geldi. 16
Mart 1920’de İstanbul’un işgalini yabancı parlamentolar nezdinde
protesto etti.

19 Mart 1920’de Türk vatanseverlerini Ankara’ya çağırdı. Ankara’dan
milletvekili seçildi. 23 Nisan 1920’de de Türkiye Büyük Millet meclisi,
dinî bir merasimle açıldı. 24 Nisan 1920’de Meclis Başkanlığına seçildi.
Türk İstiklal Savaşı fiilen başladı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşları
ile Türk Ordusu üstünlüğünü gösterdi. 5 Ağustos 1921’de Başkomutan oldu.
12 Ağustos 1921’de Polatlı’da Başkomutan sıfatıyla ordunun başına
geçti. 13 Eylül 1921’de 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşını
kazandı. 19 Eylül 1921’de Gazi ve Mareşal unvanı verildi. 13 Ekim
1921’de Kars Antlaşmasını imzaladı. 20 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz
için Akşehir’e gitti. 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruzu idare etti. 30
Ağustos 1922’de; “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini
verdi. 9 Eylül’de Türk Ordusu İzmir’e girdi. 11 Eylül’de ****** İzmir’e
geldi. 14 Ocak 1923’te annesi Zübeyde Hanım öldü ve İzmir'e gömüldü. 29
Ocak 1923'te Latife Hanımla evlendi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan
edildi ve ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 5 Ocak 1925’te Latife Hanımdan
ayrıldı. 24 Ağustos 1925’te Karadeniz gezisinde ilk defa şapkayı giydi.
15 Haziran 1926'da İzmir suikastı ortaya çıkarıldı. 3 Ekim 1926’da ilk
defa heykeli Sarayburnu’na dikildi. 1 Temmuz 1927’de askerlikten
emekliye ayrıldı. 15-20 Ekim 1927'de “Büyük Nutuk'unu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde okudu. 1 Kasım 1927’de ikinci defa Cumhurbaşkanı
seçildi. 4 Kasım 1927’de Etnografya Müzesi önüne heykeli dikildi.

9 Ağustos 1928’de Sarayburnu’nda Latin harflerinin kabulüyle ilgili
nutkunu söyledi. 29 Ağustos 1928’de Dolmabahçe Sarayında Türk dili ve
yeni harflerle ilgili kongreyi topladı. 3 Kasım 1928’de Harf Devrimini
yaparak Latin harfleri kabul edildi. 15 Nisan 1931’de Türk Tarih
Kurumunu kurdu. 4 Mayıs 1931’de üçüncü defa Cumhurbaşkanlığına seçildi. 1
Temmuz 1932'de Ankara'da Birinci Tarih Kongresini topladı. 22 Eylül
1932’te Dil Kurultayı Kongresine başkanlık yaptı. 29 Ekim 1933’te 10.
Yıl Nutkunu söyledi. 24 Kasım 1934’te kendisine “ATATÜRK” soyadı
verildi. 1 Mart 1935’te dördüncü defa Cumhurbaşkanlığına seçildi. 6 Ocak
1937’de Hatay ile ilgili olarak Konya’ya gitti. 16 Ağustos 1937’de
Trakya manevralarına katıldı. 19 Mayıs 1938’de Güney Doğu illerine
geziye çıktı. 14 Haziran 1938’de rahatsızlığı sebebiyle “Savarona
Gemisi”nde istirahata çekildi. 25 Temmuzda Dolmabahçe Sarayına
getirildi. 15 Eylül 1938’de vasiyetnamesini hazırladı. 29 Ekim 1938’de
Cumhuriyetin 15. Kutlama törenlerine katılamadı. Mesajı okundu. 8 Kasım
1938’de hastalığı arttı. 10 Kasım 1938 sabahı saat 9’u 5 geçe Dolmabahçe
Sarayının “Muayede Salonu”nun denize bakan dördüncü odasında öldü. 16
Kasım 1938’de katafalka konarak 500 bin kişi önünden geçip saygı
duruşunda bulundu. Generaller nöbet tuttular. 19 Kasım 1938’de Zafer
Zırhlısı ile Sarayburnu'ndan hareket edilerek 21 Kasım’da Ankara’ya
ulaştı. Daha sonra Etnoğrafya Müzesine konuldu. 10 Kasım 1953'te 136
Harp Okulu öğrencisinin çektiği top arabasıyla kendisi için yaptırılan
“Anıtkabir”e getirildi ve oraya defnedildi.

******’ün devrimci şahsiyeti: Zaman zaman bazı tarihçi veya yazarlar,
Cumhuriyetten önceki Mustafa Kemal ile Cumhuriyetten sonraki Mustafa
Kemal ****** arasında ayırım yapmışlar ve tarihi bir hataya
düşmüşlerdir. Halbuki fikir yapısı ve idealleri bakımından fark yoktur.
Fark sadece Cumhuriyetten önceki ideallerinin Cumhuriyet’ten sonra
fiiliyata intikalidir. Nitekim ****** bu hususu Nutuk’ta şöyle ifade
etmektedir: “Ben Milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim
büyük tekamül istidadını, milli bir sır gibi vicdanımda taşıyarak
peyderpey bütün heyet-i içtimaiyemize tatbik ettirmek mecburiyetinde
idim.”

Devrimler için zamanlama faktörünü çok iyi ayarlamış, ihtiyatlı ve acele
etmeden attığı siyasi adımlarla hayatı boyunca idealleri olan
düşüncelerini (devrimlerini) hedefine doğru şuurluca ve azimle
yaklaştırmıştır. Tek kelime ile devrimler, ******’ün şahsiyetinin ve
hayatının her safhasının ayrılmaz unsurlarıdır. Nitekim Mazhar Müfit
hatıratında şöyle yazmaktadır:

Erzurum’dayız.

“Mazhar not defterin yanında mı?”

“Hayır Paşam!”

“Zahmet olacak ama, bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel.” dedi.
Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını bir iki nefes çektikten sonra:
“Ama bu defterin bu yaprağını hiç kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar
gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya (Özel Kalem Müdürü), bir de sen
bileceksin. Şartım bu!” dedi.

Süreyya da, ben de:

“Bundan emin olabilirsin, Paşam!” dedik.

“Öyle ise tarih koy!” dedi. Koydum, 7-8 Temmuz 1919 sabaha karşı,
“Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. Bu bir. İki;
Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç: Örtünmek kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka
giyilecektir.” Seneler sonra Çankaya’da yemek esnasında birkaç defa:

“Bu Mazhar Müfit yok mu? Kendisine Erzurum’da örtünme kalkacak, şapka
giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini
söylediğim zaman, defteri koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde
koştuğumu söylemişti.” dedi.

Bir gün bana önemli bir ders verdi: Şapka devrimini açıklamış olarak
Kastamonu’dan dönüyordu. Ankara’ya döndüğü anda, otomobille eski Meclis
binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı
görünce gözlerime inanamadım. Kendisinin yanında oturan Diyanet İşleri
Başkanının başında bir şapka vardı. Kendisi ne ise ne? Fakat kendisini
karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanına da
şapkayı giydirmişti. Ben hayretlerle bu manzarayı seyrederken, otomobili
durdurdu. Beni yanına çağırdı ve “Azizim Mazhar Bey, kaçıncı
maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?” dedi.

****** ile devrimleri arasında çok sıkı bir bağ vardır.
Gerçekleştirdiği devrimler, Harbiye talebesi Mustafa Kemal’den ölümüne
kadar hayatının sebeb-i gayesi, ideali, hayalleri ve hayatının ayrılmaz
bir parçası olmuştur. İstiklal Harbi esnasında bazı arkadaşlarının
vatanı kurtarmak yanında rejimle ilgili icraatların yapılmasını
istemelerine karşı şöyle konuşmuştur:

“Galeyana lüzum yok arkadaşlar. Bir işi zamansız yapmak o işi akamete
uğratmak olur. Fikirlerinize muhalif değilim. Sadece zamansız olduğu
kanaatindeyim... Her şey zamanında ve sırasında yapılmalıdır...” derken
muhaliflerine karşı da: “Biz memleketin kanunlarına, idare ve rejim
sistemlerine müdahale niyeti güden bir teşekkül değiliz; gayemiz sadece
vatan ve milleti kurtarmaktan ibarettir. Müstakil bir vatan istiyoruz.
Kanunları değiştirmek gerekiyorsa memlekete yeni bir nizam verecek,
hükümet şeklini değiştirecek olan müessese Milli Meclis olacaktır. Biz
Meclis-i Mebusan değiliz.” diyerek ilerde gerçekleştireceği devrimlerin
tehlikeye düşmesini önlemiştir.

Daha talebe olduğu yıllarda hep geleceğin hesabını yapardı. Saatlerce
uyuyamazdı. “İstanbul Pangaltı’daki Harp Okulu yıllarında Mustafa
Kemal’in geceleri karman-çormandı. Yatar ama uyuyamazdı. Sabaha karşı
ancak dalardı ve sabahları kalk borusunu duymazdı. Bir gün
arkadaşlarından birisi: “Sen kalk borusunda uyanamıyorsun. Nöbetçi
subayı karyolanı sarsmadıkça kalkmıyorsun nen var senin?” diye
sorduğunda şu cevabı almıştı: “Yatağa girdikten sonra uykuya
dalamıyorum. Gözlerim sabahlara kadar açık. Tam uyuyacağım zaman da kalk
borusu çalıyor...”

1908 kış aylarında Selanik’te Beyaz Kule Birahanesi karşısındaki Askeri
mahfelde Mustafa Kemal ve bazı arkadaşlarının giriştikleri, memleketle
ilgili münazarada Mustafa Kemal’in söylediklerinin bir kaçı şöyledir:
“İnkılabı ikmal etmek lazımdır. Ben bunu yapacağım. Bugünkü Osmanlı
İmparatorluğunun yüksek sayılan kumandanları benim için yoktur. Ordu
kumandan sicilleri için son limit olarak binbaşıyı kabul ediyorum.
Geleceğin büyük kumandanları bunlar olmak gerekir. Sicil defterlerinin
binbaşıya kadar olanlarını muhafaza edeceğim. Üst tarafını yaktıracağım.
Bundan sonra ne olacağını yapacağımız inkılap gösterecektir. Evet
inkılap (devrim) yapacağız. Bugüne kadar yapılan inkılap (devrim)
sayılmaz. Memleketi binbir akılsızın eline bırakamam. Birçok adamların
yerine birkaç kafa ile iktifa edebilirim. Mesela; Kazım Köprülü’yü
(Özalp) harbiye nazırı yapacağım. Nuri’yi (Conker) kumandan ve idare
şefi yapacağım. Fethi’yi (Okyar) yeni inkılapçı Türkiye’nin mümessili
olarak Avrupa’ya göndereceğim.”

Nuri Conker’in gülmesine Mustafa Kemal; “Niçin gülüyorsun?” diye
sorduğunda; “Seni düşünüyorum onun için, bütün işler içinde sen ne
olacaksın?” Mustafa Kemal gülerek; “Ben mi? Ben de sizleri o makamlara
getiren olacağım.” cevabını verdi. O kendi misyonunu daha o Selanik
günlerinde başlatmıştı bile. 29 sene sonra 1937’de Çankaya’da bir
yemekte aynı kişiler karşısında bu konuşmayı kendisi anlatmıştır.

Mustafa Kemal 1918 yılında tedavi maksadıyla gittiği Karlsbad’da hatıra
defterine şöyle yazmıştır: “Bir gün bu milleti idare mevkiine gelirsem,
carp (darbe) yapacağım. Ama bu darbe sonunda hiçbir zaman avamın
derecesine inmeyeceğim. Avamı kendi seviyeme çıkaracağım.”

Mustafa Kemal henüz 26 yaşında ve kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken 1907’de
Bulgar Türkoloğu İvan Manolof’a: “Bir gün gelecek hayal zannettiğiniz
bütün inkılapları başaracağım. Mensup olduğum millet bana inanacaktır.”
dedi. Mustafa Kemal ****** yapacağı inkılapları 1923’ten önce
tasarlamıştı. Ancak bütün bu hususları sağlam zaman ve zemin
imkânlarıyla başarabilirdi. Beden ve ruh nasıl ki, canlı bir insanın
birbirinden ayrılmaz parçaları ise, ******’ün hayatı ve devrimleri onun
şahsiyetinin ayrılmaz unsurlarıdır.

****** devrimlerinin içinde en mühimi laiklik devrimidir. Hatta ******
ile ilgili birçok eserde laiklik, ****** devrimlerinin temeli olarak
kabul edilmiştir. ******’ün inandığı ve yapmak istediği laiklik, “Dünya
işlerini din işlerinden ayırmak, yani dünya işlerinin dinin dışında ele
alınması, dini emirlerden ayrı mütalaa edilmesidir.” ******’e göre bir
devletin laik olabilmesi için, hukuki bakımdan siyasi ve dini
otoritenin birbirinden ayrılması ve devlet işleri ile din işlerinin ayrı
olmaları gerekmektedir.

******, Türkiye’nin takip edeceği iktisadi sistemi ve diğer
hususlardaki görüşlerini şu sözlerle belirtmektedir: “Türkiye’nin tatbik
ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri sosyalizm nazariyelerinin
ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem
değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir
sistemdir.” “İktisaden zayıf bir millet, fakr ü sefaletten kurtulamaz.
Kuvvetli bir medeniyete, refah ve saadete kavuşamaz. İçtimai ve siyasi
felaketlerden yakasını kurtaramaz.”

“Siyasi ve askeri muzafferiyetler, ekonomik tedbirler ile terviç
edilemezlerse, kazanılan zaferler payidar olamaz. Az zamanda söner.”

“Tüccar, milletin emeğini ve istihsalini kıymetlendirmek için eline ve
zekasına emniyet edilen ve emniyete liyakat gösterilmesi gereken
adamdır."

“İstikbal göklerdedir... Türk çocuğu göklerdeki yerini en kısa zamanda
almalıdır... Bu yarışa Türk milleti olarak vakit kaybetmeden
katılmalıyız ve söz sahibi olmalıyız... Yurt içinde behemahal hava
sanayii kurulmalıdır."

“Hükuüetin varlığının hikmeti, memleketin güvenlik ve asayişini,
milletin huzur ve rahatını sağlamaktır.”

“ Millet, dil, kültür ve mefkure birliği ile birbirlerine bağlı
vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyettir.”

“Bilelim ki, milli birliğini bilmeyen milletler, başka milletlerin
şikarıdır.”

“Bir millet sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe, yeryüzünde onu
dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”

“Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında milli birlik, iyi
geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.”

“Hükümet millettir ve millet hükümettir.”

“Hükümetin iki hedefi vardır: Biri milletin korunması, ikincisi milletin
refahını temin etmektir. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyidir.
Edemeyen fenadır.”

“Basın, bir milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta
bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hülasa bir milletin
hedef-i saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde basın
başlı başına bir kuvvet, bir mektep ve bir rehberdir."

"Felâket başa gelmeden evvel onu önleme çareleri ve müdafaası düşünülmek
lazımdır. Geldikten sonra düşünmenin faydası yoktur."

"Türklerin vatan sevgisi ile dolu olan göğüsleri, mel’un ihtiraslara
karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir.”

1 Mart 1922’de Meclisi açış nutkunda: “Buraya kadar sözünü ettiğimiz
hususlar, milletin maddi güçlerini geliştiren ve yükselten tedbirlerdir.
Halbuki insanlar yalnız maddi değil, aynı zamanda bu maddi gücün içinde
yer alan manevi gücün de etkisi altında hareket ederler. Milletler de
böyledir... Manevi güç ise, özellikle ilim ve inanç ile yüksek bir
süratle gelişir.”

“Türkiye’nin öğretim ve eğitim siyasetini, her seviyede, tam bir
aydınlık ve hiçbir şüpheye yer bırakmayan bir açıklıkla belirlemek ve
uygulamak gerekir. Bu siyaset her anlamıyla milli bir özde
düşünülebilir.”

“Milli terbiye esas alındıktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını
da milli yapmak zarureti münakaşasız kabul edilecek bir kanundur.”

****** 15 Temmuz 1921'de ilk Milli Eğitim Kongresinin açış
konuşmasında: “Efendiler; yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize
görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel
Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman
olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumunu öğretmelidir. Dünyadaki
milletlerarası duruma göre böyle bir savaşın gerektirdiği terbiye
unsurları ile donanmış olmayan fertler ve bu mahiyette fertlerden
toplanmış cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur. Silahla olduğu gibi
dimağı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde
gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur.
Milletimizin saf karakteri kabiliyetle doludur. Ancak bu tabii
kabiliyeti bilecek bilgilerle donanmış vatandaşlar lazımdır.”

Bu konuşma yapıldığı sırada ideolojik, kültür ve psikolojik savaş ve her
türlü soğuk savaş usulleri bugünkü seviyede değildi. ****** bir yurt
gezisinde arkadaşlarıyla sohbet ederken, subaylığının ilk senelerinde
Alman filozofu Ludwig Büchlen’in eserlerini okuduğunu ve beğendiğini
söylemiş ve Alman filozofunun görüşlerini etrafındakilere şöyle izah
etmiştir:

“Tarihten, zaferden, büyük devlet adamlarından mahrum milletler, maddî
imkânları ne kadar geniş olursa olsun ciddî ve güçlü bir sarsıntı
karşısında dayanamayıp yıkılıp silinmişlerdir.”

****** bir konuşmasında:

“ Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, millet mefkuresini yıkmaya
çalışan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunmamıştır.
Çünkü tarih, vukuat, hadisat ve müşahedat, insanlar ve milletler
arasında hep milliyetin hakim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi
aleyhindeki büyük mikyastaki fiilî tecrübelere rağmen yine milliyet
hissinin ölmediği ve kuvvetle yaşadığı görülmektedir” der.

Batılılaşmak, ******’ün ve onun kurduğu Cumhuriyetin ve devletin resmî
hedefi olmuştur. ******’e göre batılılaşmak, batının örf ve adetlerini
almak ve onu kopya etmek değildir. Elbette her milletin kendisine mahsus
özel hususiyetleri, örf ve adetleri, töreleri, milleti millet yapan
millî ve manevî değerleri (kökleri) vardır. İçtimaî bünyeye ters düşen,
yani milleti ile bütünleşmeyen bir devlet düşünülemez.

****** ile ilgili olarak Türkiye’de ve dış ülkelerde yüzlerce eser
yazılmıştır. Elbette ******’ün yaptıklarını ve şahsiyetini mahdut olan
sayfalar arasına sığdırmak mümkün değildir. ******’ün siyasî, askerî,
idarî görüş ve icraatları ile ilgili hususlar ciltler dolusu
anlatılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:56 am

Abaza Hasan Paşa
Sultan Dördüncü Mehmed Han devrinde Osmanlı tarihinin en büyük celali
isyanını çıkaran asi reisi. Silahdar bölüğüne mensup kapıkulu
süvarilerindendir. Anadolu’da Türkmen boylarının ağası olan Haydaroğlu
Mehmed’in çıkardığı isyanı bastırarak meşhur oldu. Bu başarısı
dolayısıyla Yeni İl Türkmen voyvodalığına tayin edildi. Ancak bir süre
sonra görevden alınmasına kızarak isyan etti. Gerede ve Bolu arasındaki
sahayı hükmü altına aldı ve bu sırada isyan etmiş olan İbşir Paşa ile
birleşerek üzerine gönderilen Katırcıoğlu’nu yendi. Bunun üzerine
isyanını önlemek gayesiyle yeniden Türkmen ağalığına tayin edildi.

Abaza Hasan Paşa, İbşir Mustafa Paşanın sadrazamlığı sırasında ona
müşavirlik görevinde bulundu. Ancak bir takım hadiselere sebep
olduğundan dolayı İbşir Mustafa Paşa idam edilince Abaza Hasan Paşa onun
intikamını almak gayesiyle tekrar isyan etti. Osmanlı ordusu Macaristan
seferinde iken büyük bir kuvvetle İstanbul üzerine yürüdü. İsyan
hareketinin büyümesi üzerine Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa, Erdel’den
İstanbul’a dönmek mecburiyetinde kaldı. Köprülü Mehmed Paşanın
sadrazamlıktan azlini temin etmek üzere ileri harekata geçen Abaza Hasan
Paşanın üzerine Anadolu serdarı Diyarbakır valisi Murteza Paşa
gönderildiyse de, Hasan Paşa, gelen orduyu Ilgın civarında mağlup etti.
Daha sonra kış bastırıp, ordunun iaşesini teminde zorluk baş gösterince,
Abaza Hasan Paşa da ordusunu dağıttı. Bu esnada Murteza Paşa ile Halep
valisi Tutsak Ali Paşanın tekliflerine kanarak Halep’e gelen Abaza Hasan
Paşa üzerine bir gece baskını yapıldı. Suç ortakları ile birlikte
gerekli cezayı gördü (1658).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:56 am

Abbas Hilmi Paşa - I
Mısır valilerinden. Babası Ahmed Tosun Paşadır. Vehhabiler üzerine sefer
yapıp, onların fitne hareketlerine mani olmak için vazifelendirilen
Mehmed Ali Paşanın çok sevdiği torunudur. 1813 (H.1228)te Cidde'de
doğdu. Mısır’da yetişti.

Abbas Hilmi, amcası İbrahim Paşanın 1848 senesinde vefatı üzerine Mısır
valiliğine tayin edildi. Bu sırada Osmanlılarda Tanzimat devri
başlatılmış ve Mısır’da da Avrupa’nın tesiri ile bir takım reformlar
yapılmaya başlanmış, Avrupai tarzda bazı müesseseler açılmıştı.
Avrupalıların menfaatlerine olan işlere, Abbas Hilmi karşı çıktı.
Reformlara uyularak açılan bu neviden bir takım kuruluşları kapattı. Bu
kuruluşlarda misyoner gibi faaliyet gösteren pekçok Avrupalı danışman ve
eğitimciyi vazifelerinden aldı. Devrin alimlerinden Tahtavi’yi 1850
senesinde Hartum’a gönderip, bir medrese açmasını istedi. Diğer taraftan
masrafları kontrol altına aldığı gibi, vergilerde indirim yaparak
halkın iktisadi durumunu oldukça iyi bir hale getirdi. Kahire’de bir
harp okulu kurdu.

Tanzimatın Mısır’da uygulanması konusunda Osmanlı Devleti ile ortaya
çıkan meseleleri çözmek üzere Fuad Efendi (Paşa) Mısır’a gönderildi.
Fuad Efendi bu hususta bazı düzenlemeler yaptı ve şikayet konusu
meseleleri halletti. Bu zamanda bir İngiliz şirketi, Kahire ile
İskenderiye arasında demiryolu inşaatına başladı ve 1853’te tamamladı.
Böylece İngilizler, kısa yoldan Mısır içlerine ulaşma fırsatını da elde
ettiler.

Abbas Hilmi, dedesi Mehmed Ali Paşaya verilen fermanı değiştirerek,
valiliğe, ailenin en yaşlısının geçmesi usulünü kaldırmak ve kendi
yerine oğlu İbrahim Paşayı bırakmak istiyordu. Bu maksatla oğlunu
Abdülmecid Hana damad yaptı. Fakat vefat etmesi ile bu işi
gerçekleştiremedi. Abbas Hilmi, Kırım Harbinde Osmanlı sultanı
Abdülmecid Hana yirmi bin kişilik bir ordu ve bir donanma göndererek
yardımda bulundu. Bu yardımı gönderdiği sıralarda Kahire’deki köşkünde
aniden öldü. Zehirlenerek öldürüldüğü de rivayet edilmektedir.

Abbas Hilmi Paşa - II
Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a gönderilen son hidiv. 14 Temmuz 1874
(H.1291) senesinde İskenderiye’de doğdu. Hidiv Tevfik Paşanın oğludur.
Mısır’da prenslere ait mektepte okuduktan sonra İsviçre’de tahsil gördü.
Kardeşi Mehmed Ali ile beraber Viyana’daki Theresianum okuluna devam
etti. 1892’de babasının vefatı üzerine on sekiz yaşında Osmanlı Devleti
tarafından Mısır hidivliğine getirildi.

Abbas Hilmi Paşanın genç ve idari işlerde tecrübesiz olması sebebiyle,
Osmanlı hükümeti, Mısır’da senelerce Osmanlı Devleti Mısır fevkalade
komiserliği yapan ve Mısır’ın idaresiyle ilgili işlerde tecrübesi ile
tanınan Ahmed Muhtar Paşayı kendisine müsteşar-ı has tayin etti. Böylece
İngiltere’nin, hidiv Abbas Hilmi Paşa üzerindeki tesir ve telkinleri
önlenmek istendi. Fakat İngilizler, Mısır’ın içişlerine karıştılar ve
Mısır’daki işgal kuvvetlerini arttırdılar. Mısır ordusundaki yüksek
rütbeleri ele geçirdiler. Mısır idarecilerini elde etmeye başladılar.
Osmanlı komiseri olan Gazi Ahmed Muhtar Paşa vazifesine devam ediyordu.
Ancak İngiliz komiseri Lord Cromer ve ondan sonra yerine tayin edilen
Lord Kitchener ön planda rol oynuyordu. Lord Kitchener, ekseriyetini
Mısır halkından topladığı bir ordu ile Sudan’a saldırınca, İngilizler
ile Fransızlar arasında uzun süren siyasi tartışmalara sebep olan Paşoda
meselesi ortaya çıktı ise de, Fransız ve İngiliz ileri gelenlerinin
savaş istememeleri üzerine kapanıp gitti.

İkinci Abdülhamid Hanın Abbas Hilmi Paşaya verdiği hidivlik fermanında,
Mısır’ın idaresi ve hudutları hakkında bazı değişikliklerden
bahsedilmişti. O zamana kadar Mısır jandarması tarafından beklenen
Akabe’nin Hicaz iline katılarak Osmanlı askerinin koruması altına
verilmesi istenmişti. Bu durum, Akabe Körfezi ağzındaki Tran Adasının,
Hindistan yolu üzerindeki çok elverişli bir deniz üssü haline gelmesi
ihtimalinden dolayı, İngiltere’nin şiddetli itirazlarına ve uzun
tartışmalara sebep oldu. Sonra mesele Akabe’nin yine eski halinde
kalması şeklinde ve İngilizlerin isteğine göre bırakıldı.

Vazifesinin ilk senelerinde İngilizlerin idaresine muhalif bir siyaset
takip eden Abbas Hilmi Paşa, nazırların reisliğine Fahri Paşayı tayin
etmek istedi. Bu sebeple Kahire’deki konsolos temsilcileri ile
anlaşmazlığa düştü. Çok şiddetli bir hal alan bu anlaşmazlık, Riyaz Paşa
tarafından kurulan nazırlar heyeti tarafından halledildi. Abbas Hilmi
Paşanın, İngilizlere karşı muhalefeti de uzun sürmedi. Mısır daimi
komiseri Ahmed Muhtar Paşa, Osmanlı Devletinin Mısır üzerindeki
haklarının belli bir ölçüde, şeklen de olsa korunmasında büyük gayret
göstermesine karşılık, Abbas Hilmi Paşa bu derecede istikrarlı bir
siyaset güdemedi.

Abbas Hilmi Paşa, 1893’te Ahmed Muhtar Paşa ile İstanbul’a gitti. Sultan
İkinci Abdülhamid Han onu alaka ile karşılayıp, hediyeler verdi. Abbas
Hilmi Paşa, İstanbul’a geldiği senenin ertesi senesi Avrupa
seyahatlerine çıkmaya karar verdi. Onun bu seyahatleri neticesinde
Mısır’da idari bir boşluğun doğması tehlikesi vardı. Bu sebeple Osmanlı
Devleti, Avrupa devletlerinin Mısır hidivi üzerinde etkili olmaması için
Ahmed Muhtar Paşadan bu seyahatlere mani olmasını istedi. Fakat Abbas
Hilmi Paşa bütün ısrarlara rağmen seyahatten vazgeçmeyince, Osmanlı
Devleti gittiği her Avrupa ülkesinde onu takip etmeye çalıştı.

Mısır’da ölçülü ve dengeli bir siyaset sürdüremeyen Abbas Hilmi
Paşa’nın, hem Mısır’da hem de diğer dış ülkelerde muhalifleri artmaya
başladı. Neticede çeşitli suikastlara maruz kaldı. 1894’te suikast
yapmak üzere olan bir İtalyan, İskenderiye’de yakalandı. 1914’te ise,
İstanbul’da uğradığı bir suikastta yaralandı. Bundan sonra da Birinci
Dünya Savaşı çıkması sebebiyle bir daha Mısır’a dönemedi. İstanbul’da ve
Avrupa’da yaşadı. Birinci Dünya Savaşı esnasında Almanlarla işbirliği
yaparak Fransızları müttefiklerinden koparmaya çalıştı ise de muvaffak
olamadı. Birinci Dünya Harbinin başlaması ile İngilizler 19 Aralık
1914’te Mısır’ı himayelerine alıp, Osmanlıların Mısır’daki haklarını da
sona ermiş saydılar. Abbas Hilmi Paşayı da hidivlikten azlettiler.
Osmanlılar ise Abbas Hilmi Paşanın hidivliğini Lozan Antlaşmasına kadar
geçerli saydılar.

Abbas Hilmi Paşadan sonra, amcası ve hidiv İsmail Paşanın oğlu olan
Hüseyin Kamil, İngilizler tarafından Mısır’da sultan ilan edilerek
hidivlik kaldırıldı. Böylece Mısır’ı Osmanlı idaresinden ayırarak kendi
emellerine hizmet ettirdiler. 1923 senesinden sonra hayatını İstanbul ve
Viyana’da geçiren Abbas Hilmi Paşa, Mısır’ın bağımsızlığa kavuşmasından
ve Hüseyin Kamil’in yerine Fuad’ın kral olarak getirilmesiyle 1922’de
hidivlik haklarını tamamen kaybetti ve malları müsadere edildi. Kendisi
de, ömrünün son günlerini geçirdiği İsviçre’nin Cenevre şehrinde 1944
senesinde öldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:56 am

Abdi Paşa
Osmanlı Devletinin Budin eyaletindeki son valisi ve meşhur Budin
kahramanı. Asıl adı Abdurrahman’dır. Doğum yeri ve tarihi
bilinmemektedir. Yeniçerilikten yetişti. Yüksek zekası ve kabiliyeti ile
1668 yılında Yeniçeri ağası oldu. Girit savaşlarında büyük
kahramanlıklar göstermesi üzerine vezirlik rütbesine terfi etti. Bundan
sonra sırasıyla; Bağdad, Mısır, Bosna ve Budin valiliklerinde bulundu.
1684 yılında Halep valiliğine, aynı yıl tekrar Budin valiliğine tayin
edildi. Budin valisiyken az bir kuvvetle 1686 yılında doksan bin kişilik
Haçlı ordusuna karşı durdu. Düşmanın teslim tekliflerini geri çeviren
Abdi Paşa, 1686’da çıkarma harekatı yaparken şehid oldu. Bu sırada 80
yaşlarındaydı. Haçlı ordusu ancak bundan sonra şehre girebildi.
Macarlar, Abdi Paşaya hürmet etmişler ve hatırasına kabrini imar ederek
üzerine Türkçe ve Macarca Abdi Paşayı metheden ve şehadet tarihi bulunan
bir mezartaşı koymuşlardır.

Abdi Paşa (Nişancı)
Osmanlı devlet adamı ve tarihçi. Asıl adı Abdurrahman’dır. İstanbul’un
Anadoluhisarı semtinde dünyaya geldi. Doğum tarihi belli değildir.

Eğitim ve öğretimini Enderun-ı hümayunda tamamladı. 1648’de Saray-ı
Hümayunun Büyük Oda kısmında ilk resmi vazifesine başladı. İki sene
sonra Seferli Koğuşuna atandı. Bu vazifede 1659’a kadar kalan Abdi Paşa,
Has Oda’ya tayin edildi. 1665’te tuğra çekme vazifesi verildi. 1668’de
sır katipliğine getirilen Abdi Paşa ertesi sene Temmuz ayında vezirlik
rütbesi ile nişancılık nasbına tayin edilerek saraydan ayrıldı. Uzun
süre bu vazifede kalan Abdi Paşa Çehrin Seferi sırasında İstanbul
kaymakamı oldu (1678). Ertesi sene dördüncü vezirliğe terfi etti. İkinci
vezir iken 1682’de Basra valiliğine tayin edildi. On sene kadar çeşitli
illerde valilik yaptı. 1690’da Kandiye, sonra Sakız muhafızlığına
getirildi. Sakız muhafızı iken 1692 yılında vefat etti.

Abdi Paşa, devlet hizmetleri dışında Vekayiname adlı Osmanlı tarihi ile
meşhur olmuştur. Bu eserini Has Oda’da vazifeliyken Dördüncü Mehmed
Hanın isteği üzerine yazmaya başlamıştır. Eserin dili oldukça sade olup,
üslubu güzeldir. Dördüncü Mehmed Han zamanı için birinci derecede
kaynak olan bu eser, daha sonraki tarihçiler tarafından kullanılmıştır.
Eser henüz yayınlanmamış olup, yazma nüshası Topkapı Sarayı
Kütüphanesinde mevcuttur.

Abdi Paşanın, ayrıca edebi sahada da çalışmaları vardır. Abdi mahlası
ile yazdığı şiirlerini bir Divan’da toplamıştır. Ayrıca Ka’b bin
Züheyr’in Kaside-i Bürde’sine ve Divan-ı Urfi’deki bazı şiirlere şerhler
yazmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:56 am

Abdullah Cevdet
Osmanlı Devletinin son devirlerinde yaşamış siyaset adamı ve yazar. Jön
Türkler hareketlerini başlatanlardan ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin
kurucularından. Babası Diyarbekir Birinci Tabur Katibi Ömer Vasfi Efendi
olup, 9 Eylül 1869'da Arapkir'de doğdu. 1932'de İstanbul'da öldü.
İlk tahsilini Arapkir'de ve Hozat'ta yaptıktan sonra Mamüretü'l-Aziz
(Elazığ) Askeri Rüşdiyesini bitirdi. Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisinden
de mezun olduktan sonra Mekteb-i Tıbbiyeye girdi. Biyolojik materyalist
fikirlerin tesirinde kaldı. Dinin insan üzerindeki fonksiyonlarını inkar
eden ve her şeyi madde ile açıklamaya çalışan materyalist görüşlere yer
veren bazı eserler yazdı.

Talebeyken 1889'da tıbbiyeli arkadaşları ile sonradan İttihad ve Terakki
Cemiyeti adını alacak olan İttihad-ı Osmani adlı gizli cemiyeti kurdu.
Siyasi faaliyetleri sebebiyle birçok defa tutuklandı. 1894'te Mekteb-i
Tıbbiyeden mezun oldu. Haydarpaşa Hastanesinde vazife aldı. Geçici
olarak Diyarbakır'a vazifeli gönderildi. Orada İttihad-ı Osmani
Cemiyetine Ziya Gökalp gibi pekçok kimseyi üye kaydetti. İstanbul'a
döndükten sonra siyasi faaliyetlere devam ettiği ve devlete karşı olan
faaliyetleri sebebiyle arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. 1896'da
Bakanlar Kurulu kararıyla Trablusgarb'a sürüldü. Burada da siyasi
faaliyetlere devam etti.

Mizan ve Meşveret adlı dergilere imzasız ve "Bir Kürt" takma adıyla
yazılar gönderdi. Fizan'a sürüldü ise de oradan Tunus'a kaçtı. Paris'e
geçerek Osmanlı Devletini yıkmak için faaliyet gösteren Jön Türklere
katıldı. 1897'de Cenevre'ye giderek İttihad ve Terakki Cemiyetinin
merkez komitesinde yer aldı. Çeşitli gazete ve dergilerde takma adıyla
yazılar yazdı. 1899'da Viyana sefareti tabipliğine tayin edildi. 1903'te
tekrar Cenevre'ye giderek bir matbaa kurdu ve İctihad Mecmuası'nı
çıkarmaya başladı. 1904'te Osmanlı İttihad ve İnkılap Cemiyetinin
kurucuları arasında yer aldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı
yazılarda Sultan İkinci Abdülhamid Han ve diğer hükümet erkanı hakkında
çirkin ifadeler kullandı. 20 Ekim 1904’te İsviçre'den sınır dışı
edilince, İctihad Dergisi ve kütüphanesini Mısır'a naklederek bölücü ve
yıkıcı faaliyetlerine devam etti. Şura-yı Osmani Cemiyetinin idaresinde
vazife aldı. Bu sırada İslam düşmanı ve müsteşrik Dozy'nin eseri Essai
Sur l'histoire de l'İslamisme adlı kitabını Tarih-i İslamiyet adıyla
tercüme etti. Bu kitapta Peygamberimize karşı saygısız ifadeler
kullandığı için dindar insanların samimi duygularını rencide etti. Bu
yüzden pek çok kimse tarafından, kendi yanlış fikirlerinden başkasını
kabul etmeyen, Allah düşmanı manasında "Adüvvullah Cevdet" diye anıldı.
Bozuk fikirlerine zamanın hakiki alimleri tarafından cevaplar verildi.

İkinci Meşrutiyetin ilanından ve İkinci Abdülhamid Hanın tahttan
indirilmesinden sonra 1910 senesi sonlarında İstanbul'a dönen Abdullah
Cevdet, İttihat ve Terakki ileri gelenleriyle arası açık olduğundan
Cağaloğlu'nda İctihad Evi adını verdiği binaya yerleşerek İctihad
Dergisini çıkarmaya devam etti. Aynı sene içinde kurulan Osmanlı
Demokrat Fırkasının ikinci başkanı oldu. Bu fırka, Hürriyet ve İtilaf
Fırkasıyla birleşince de, siyasi faaliyetlerini Kürt Teali Cemiyetine
girerek devam ettirdi. Çıkardığı İctihad Dergisi, din ve devlet
aleyhinde yazılar yazdığı için birçok defa kapatıldı. Bir ara İsviçre'ye
giderek Osmanlı Devleti aleyhinde çalışan muhaliflere katılmak
istediyse de isteği İsviçre hükumeti tarafından reddedildi. Daha sonra
İttihatçıların desteğiyle çıkan Hak Gazetesinin yazarlarından oldu.
Birinci Dünya Harbinden sonra yeniden siyaset ve yayın faaliyetlerine
başladı. 1 Kasım 1918'den itibaren İctihad Dergisini yeniden çıkardı.
Tekrar İttihatçıların aleyhinde yazılar yazdı. İngiliz Muhipler
Cemiyetini kurdu. Ayrıca İngilizlerle işbirliği yapan Kürdistan Teali
Cemiyetinde de önemli roller aldı. İctihad Mecmuasında dini tezyif edici
yazılar neşr etmeye devam etti. Bir ara Sıhhıye Müdürü olduysa da bu
vazifeden alındı. 25 Mayıs 1920'de bu vazifeye yeniden tayin edildi.
Fakat yedi ay sonra tekrar alındı. Yeniden neşr etmeye başladığı İctihad
Dergisinin 1 Mart 1922 tarihli 144. sayısında Bahailiğin yeni bir din
olarak kabul edilmesini tavsiye etti. İstiklal Harbinden sonra İctihad
Dergisinde yeni idareyi öven yazılar yazarak nüfuz kazanmak istedi. Bu
mecmuada Türkiye'nin nüfus politikasıyla ilgili olarak; "Neslimizi ıslah
etmek, kuvvetlendirmek için Avrupa'dan ve Amerika'dan damızlık erkek
getirmek gerekir." şeklindeki iddiasının yer aldığı bir yazıyı kendi
imzasıyla yayımladı. Bu yazısı bütün yurtta büyük ve derin bir nefrete
sebep oldu.

Ömrünün sonuna doğru tamamen yalnız kalan Abdullah Cevdet 29 Kasım
1932'de öldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:56 am

Abdurrahman Gazi
Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri geçen mücahid kumandan,
fethi dillere destan olan Aydos Kalesinin fatihi. Doğum tarihi ve yeri
bilinmemektedir. Ertuğrul Gazi zamanında başlayan devlet hizmetini Osman
Gazi ve oğlu Orhan Gazi devirlerinde de devam ettirdi. Osman Gazi ve
Orhan Gazinin gözü pek kumandanlarından ve silah arkadaşlarındandı.

Abdurrahman Gazi ve diğer mücahid gaziler, sonradan üç kıt’a ve yedi
iklime hükmeden Osmanlı Devletinin kuruluşunda en önemli rolü oynadılar.
Akça Koca, Samsa Çavuş ve Konur Alp, Akyazı, İznik ve İzmit ile meşgul
olurken, Abdurrahman Gazi de İstanbul tarafındaki hisarlara akınlar
düzenledi. Bursa fethedilinceye kadar, Bizans sınırında uç beyi olarak
hizmetlerde bulundu.

1328 senesinde Orhan Gazi, Abdurrahman Gazi ile Konur Alp’i Aydos
Kalesinin fethi ile görevlendirdi. Bu kalenin istihkamları çok sağlam
olduğundan, kalenin fethi uzadı. Bu arada kale tekfurunun kızının
gördüğü rüyadan sonra yazdığı mektup üzerine yapılan hareket neticesinde
kale fethedildi. Orhan Gazi kale tekfurunun Müslüman olan kızını
Abdurrahman Gazi ile evlendirdi. Abdurrahman Gazi bundan sonra İznik
üzerine akınlarda bulundu.

Tarihe altın harflerle geçen bir çok kale fethine ve meydan
muharebelerine iştirak eden Abdurrahman Gazi, 1329 senesinde vefat etti.
Kabrinin Eskişehir yakınında kendi adı ile anılan köyde olduğu rivayet
edilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:57 am

Abdurrahman Şeref
Devlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devletinin son vak’anüvisti. 1853'te
İstanbul’da doğdu. 1925'te öldü. İlk tahsiline Eyüp mahalle mektebinde
başladı. Eyüp Rüşdiyesinde okudu. Bundan sonra 1873’te Mekteb-i
Sultaniyi yani Galatasaray Lisesini bitirdi. Mahrec-i Aklam adlı mektebe
umumi tarih hocası oldu. Bu vazifesinden sonra da Mekteb-i Sultanide
daha sonra da, Muallim Mektebinde umumi tarih hocalığı yaptı.
Daha sonra Mülkiye Mektebine müdür oldu. Burada genel coğrafya, Osmanlı
tarihi, İslam tarihi, istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da
Darülfünuna devletler tarihi hocası oldu. Pekçok yerde hocalık ve
müdürlük vazifeleri yaptıktan sonra, Defter-i Hakani Nezaretine, A’yan
meclisi üyeliğine, Maarif Nazırlığına tayin edildi. İki defa Maarif
Nazırı oldu. Bu vazifesinin yanında telif edilen eserleri tetkik
komisyonu üyeliği, vak’anüvistlik, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve
A’yan Heyeti ikinci reisliği gibi vazifeler verildi.

Birinci Dünya Savaşından sonra İttihat ve Terakki hükumeti iktidardan
çekilince yeni kurulan Müşir İzzet Paşa kabinesinde önce Posta ve
Telgraf Nazırı sonra da Devlet Şurası başkanı oldu. Salih Paşa
kabinesinde önce vekaleten sonra da asaleten Maarif Nazılırlığı yaptı.
Salih Paşa istifa edince açıkta kaldı. Kuvay-ı Milliye İstanbul’a gelip
A’yan Heyeti kaldırılınca, Abdurrahman Şeref’in a’yan üyeliği sona erdi.
Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin ikinci seçim devresinde,
1923’te İstanbul Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan
seçildi. Milletvekilliği sırasında hastalandı ve İstanbul’a döndü.
1925’te öldü. Mezarı Edirnekapı’dadır.

Devlet adamlığından ziyade tarihçiliği ile meşhur olan Abdurrahman
Şeref, saliseden balaya kadar bütün rütbeleri kazanmıştı.

Eserleri şunlardır:

Fezleke-i Tarihi Düvel-i İslamiye (İslam Devletleri tarih özeti),
Tarih-i Devlet-i Osmaniye, Fezleke-i Tarih-i Devlet-i Osmaniye,
Zübdet-ül-Kısas, Tarih-i Asr-ı Hazır (Yaşadığımız asrın tarihi), Harb-i
Hazırın Menşei (Birinci Dünya Harbinin sebeplerine dairdir), Sultan
Abdülhamid-i Sani’ye Dair, Tarih Muhasebeleri, Umumi Coğrafya-yı Umrani,
İlm-i Ahlak ve İstatistik, Lütfi Tarihi’nin sekizinci cildini
hazırlamış ve Tarih-i Osmani Encümeni ve Türk Tarih Encümeni
mecmualarında pekçok makaleleri neşredilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:57 am

Abdülezel Paşa
Osmanlı Devletinin son zamanlarında yetişen ve Yunan Harbinde (1897)
şehit düşen kıymetli bir komutan. 1827 (H.1243) senesinde Konya’nın
Hadim kazasında doğdu.

On altı yaşındayken er olarak orduya girip asker oldu. On iki sene kadar
Arabistan’da kalıp, Osmanlı ordusunda sadakatle hizmet etti. Bu sadık
ve gayretli hizmetleri neticesinde çok sevilip subaylık rütbesi verildi.
1853’te Hüsrev Paşanın yaveri olarak Kırım Muharebesine katıldı.
1857’de Karadağ, 1868’de Girit isyanlarını bastırmak için vazife aldı.
Gösterdiği başarılar üzerine her vazifesinin akabinde bir rütbe, çeşitli
nişanlar ve madalyalar verildi. 1872 senesinde binbaşı rütbesi ile
Giresun taburuna tayin edildi. Bu taburla birlikte Sırbistan
Muharebesine katıldı. Bu seferde, Aleksin mevkiindeki savaşta büyük
kahramanlık gösterdi.

Plevne Muharebesine de katıldı. Bu sırada mirliva yani albay idi.
Savaşta fevkalade kahramanlık gösterdi. İstanbul’a dönünce, İkinci
Abdülhamid Han tarafından göğsüne Plevne madalyası takıldı. Bundan
sonra, jandarma teşkilatına tayin edilerek Hicaz’a gönderildi. Bir
müddet sonra tekrar İstanbul’a geldi ve paşalığa yükseldi.

Anadolu terbiyesi ile büyüyen ve erlikten paşalığa yükselen bu köylü
çocuğu, dinin emirlerine bağlı salih bir Müslüman idi. Kur’an-ı kerimi
ezberlemişti. Sesi güzel olup, seri okurdu. Yakın dostları onun devamlı
hatim okuduğunu ve buna aralıksız elli sene devam ettiğini
söylemişlerdir. Memleketi Hadim’i ziyarete geldiğinde, dostlarından
birine; “Cenab-ı Hak, hafızlık nimeti ve paşalık gibi iki rütbe
bahşetti. Şimdi bir üçüncüsünü istiyorum, o da şehitlik rütbesidir!”
diyerek şehit olma arzusunu dile getirmiştir.

Nitekim Abdülezel Paşa, 1897 senesinde vuku bulan Osmanlı-Yunan
harbinde, Milona geçidine taarruz eden kuvvetlerin başında savaşırken
şehid düştü. Önce Pürnartepe’ye defnedildi. Sonra Alasonya’ya
naklolundu. Kahramanlıkları dilden dile anlatılan bu şehit kumandanın
kabri üzerine, Sultan Abdülhamid Han bir türbe yaptırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:57 am

Abdülkerim Nadir Paşa
Osmanlı serdar-ı ekremlerinden. 1807’de Rumeli’nin Zağra’ya bağlı Çırpan
kasabasında doğdu. Babası kale yamaklarından Ahmed Ağadır. Halk
arasında memleketine nisbetle Çırpanlı Abdi Paşa diye meşhur olan
Abdülkerim Paşa, genç yaşta İstanbul’a gelip Asakir-i Mansure-i
Muhammediye ordusuna girdi. Eğitimini tamamladıktan sonra Harbiye
mektebinin ilk açılış yıllarında Maçka kışlasında kurulan mekteb
taburuna teğmen tayin edildi.

1835 senesinde askeri alanda yetişmek üzere Viyana’ya gönderildi ve beş
sene kaldıktan sonra miralay rütbesi ile İstanbul’a dönerek erkan-ı
harbiye reisliğine tayin edildi. O zamanlar Avrupa’da eğitim ve tahsil
görenlere fazla itibar edildiğinden, tanzimatçıların himayesine mazhar
oldu ve kısa zamanda yüksek rütbelere kavuştu. 1846 senesinde feriklik
rütbesi ile Dar-ı şura-yı askeri azalığına, bir sene sonra da Mekatib-i
askeriye nezaretine getirildi. 1847 senesinde de devletin mevcud beş
ordusuna ilave olarak kurulan ve merkezi Bağdad’da bulunan altıncı
orduya müşir rütbesi ile komutan tayin edildi. Daha sonra Bağdad,
Diyarbekir ve Erzurum valiliklerinde bulundu.

1851 senesinde sadrazam Ali Paşa tarafından birinci ordu komutanlığına
getirildi. 1853’te Osmanlı-Rus savaşı başladığında Anadolu ordusu
komutanı idi. Ordusu ile Gümrü’ye kadar ilerledi ise de, geri çekilince
azl edilerek önce Selanik, sonra da Rumeli valiliğine tayin edildi.
Valiliği sırasında bizzat askerin başında eşkıya takibine çıkarak
asayişi sağlamak için büyük gayret gösterdi.

1876 senesinde İstanbul’a çağrılan Abdülkerim Paşa, önce Meclis-i ali
üyeliğine, sonra bahriye nazırlığına tayin edildi. Dört ay sonra da
Derviş Paşanın yerine serasker oldu. Mahmud Nedim Paşa hükumetinin
düşmesi ile sadarete gelen Mütercim Rüşdi Paşa hükumetinde yerini
Hüseyin Avni Paşaya bıraktı. Kendisi ise tekrar serdar-ı ekremliğe tayin
edildi ve ortaya çıkan Bulgar isyanını bastırmak üzere Rumeli’ye
gönderildi. Bulgar isyanını bastırdı. Ancak Rusya’nın müdahalesi ve
Sırbistan’ın da ayaklanması Osmanlı Devletini zor durumda bıraktı. Sırp
isyanını bastırmakla vazifelendirildi ve Sırpları mağlub etti. Ancak bir
yabancı devletin müdahalesinin olabileceğini düşünen İstanbul hükumeti,
buna meydan bırakmayıp serdar-ı ekrem Abdülkerim Paşaya derhal Belgrad
üzerine yürümesi ve Sırpları barışa zorlaması konusunda emir verdi.
Yaptığı muharebeler neticesinde Sırp kuvvetlerinin büyük kısmının
toplandığı ve en çok güvendikleri Alesinatz mevkiini ele geçirince
şöhreti bir kat daha arttı.

İkinci Abdülhamid Hanın ilk zamanlarında çıkan 1877 Osmanlı-Rus Harbinin
başında, Rumeli’de serdar-ı ekrem olarak Abdülkerim Nadir Paşa
bulunuyordu. Düşmanın Tuna’yı kolaylıkla geçip Türklerin buna engel
olamayışı bütün dünyayı şaşırttı. Nadir Paşanın bu başarısızlığı izahı
kabil olmayan ve askerlik bakımından savunulamayacak bir husustu. Bu
sebepten Abdülhamid Han, serdar-ı ekremi divan-ı harbe sevk etti. Bunun
üzerine önce Midilli ve daha sonra da Rodos’ta mecburi ikamete tabi
tutuldu. 1883 senesinde Rodos’ta vefat etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:58 am

Abdülmecid Efendi
Son Osmanlı halifesi. 29 Mayıs 1868’de İstanbul’da doğdu. Babası Sultan
Abdülaziz, annesi Hayranıdil Kadındır. Babasının ölümü üzerine (1876),
İkinci Meşrutiyetin ilanına kadar (1908) sarayda kapalı bir hayat
yaşadı. Bu dönemde yabancı dil öğrendi. 4 Temmuz 1918’de amcasının oğlu
Mehmed Vahideddin tahta çıkınca veliaht ilan edildi.

Birinci Dünya savaşından sonra Türk toprakları işgal edilince, Kuvay-ı
Milliye lehinde beyanlarda bulundu. Bir ara Ankara’ya gitmesi söz konusu
olunca İngilizler, Abdülmecid Efendiyi göz hapsine aldılar.

1 Kasım 1922’deki bir kararla Türkiye Büyük Millet Meclisi, saltanatı
kaldırınca, veliahtlık sıfatı kalmadı. 18 Kasım 1922’de halifeliğe
seçildi. Emir-ül-mü’minin yerine “Halife-i müslimin” ünvanı verildi.
Daha sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ve 3 Mart 1924 tarihinde,
halifeliğin kaldırılması üzerine Osmanlı Hanedanından olanların yurt
dışına çıkarılması hakkında karar alındı.

Abdülmecid Efendi, bunun üzerine, hanımı, kızları, doktoru ile beraber
Çatalca’dan trene bindirilerek İsviçre’ye gönderildi.

Ekim 1924’de Fransa’ya geçti. Nice şehrinde, kendini ibadete vererek,
sakin bir hayat yaşadı.

23 Ağustos 1944’de Paris’te vefat etti. Naaşının, Türkiye’ye getirilmesi
için yapılan başvurulardan bir netice alınamadı. On yıl bekletildiği
Paris Camiinden alınarak, Medine’deki Cennet-ül Baki Kabristanına (1954)
defnedildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:58 am

Abidin Paşa
Osmanlı devlet adamı ve şairlerinden. Arnavutluk ileri gelenlerinden
Prevezeli Ahmed Dino Beyin oğludur. 24 Mart 1843 tarihinde bir Salı günü
Preveze’de doğan Abidin Paşa, tahsilini tamamladıktan sonra,
silahşörlük hizmetiyle saraya girdi. Bir süre sonra doğum yeri olan
Preveze’de mutasarrıf muavinliği ve merkez kaymakamlığı yaptı.
İzmir’deki vazifesinden sonra, Sofya mutasarrıflığı ve Bosna
komiserliğinde bulundu. Bosna’dayken Devlet-i aliyyenin borçlanması,
borsa muameleleri ve maliye hakkında yazdığı kitabını Maarif Nezaretinin
izniyle bastırdı. 1877’de Rus Harbi sonunda Epir sınırı için Yanya’da
toplanan olağanüstü komisyon başkanlığında, 1878’de de Diyarbekir,
Elazığ ve Sivas illeri ıslahat işleri birinci komiserliği vazifelerinde
bulundu. 1879’da Sivas ve Selanik illeri valiliklerine ve aynı sene
vezirlik rütbesiyle Hariciye nazırlığına getirildi. Ayrıca Babıali’de
çok önemli komisyonlarda bulunduğu gibi, emir üzerine mebusların halk
tarafından birinci ve ikinci dereceden seçimine dair yapılacak tüzüğün
taslağını hazırladı. Üç ay bu vazifede kaldıktan sonra, Mecidî nişanıyla
Adana valiliğine tayin edildi.

Dört sene dokuz ay kaldığı bu vazifedeyken Abidin Paşa, Mesnevi-i
Şerif’i tercüme ve şerh etti. 1885 senesinde Sivas valiliğine tayin
edildiyse de bir sene sonra Ankara valiliğine getirildi. Sekiz sene
kadar bu vazifede bulunan Abidin Paşa, 1894 senesinde Cezayir-i
Bahrisefid (Akdeniz adaları) valiliklerine atandı. 1906 senesinde Yemen
işlerini ıslahla ilgili komisyonda görevli iken, 1908 yılında
İstanbul’da vefat etti. Kabri, Fatih Camii bahçesindedir.

Abidin Paşa vazifeli bulunduğu yerlerde idareciliği ve davranışları ile
kendini halka sevdirmişti. Ana dili Türkçeden başka Arapça, Farsça,
Arnavutça, Fransızca ve Rumcayı çok iyi bilirdi. Rumca şiirleri İstanbul
ve Paris’te yayınlanmıştır.

Abidin Paşa, Mesnevi-i Şerif’in birinci kıt’asının şerhini yapınca, bir
nüshasını da Cevdet Paşaya göndermişti. Cevdet Paşa, onu, böyle bir
şerhi, özellikle devrin diliyle yazmasından dolayı takdir etmiştir.
Fakat Cevdet Paşa asıl konuya Abidin Paşanın; "Mesnevi-i Şerif, altı
cildden ibaret olup, altıncı cildin nısfı sanisiyle yedi cild üzere
bulunur.” demesi üzerine geçmiş ve bütün mesnevilerin altı cild olduğunu
belirterek düzme olan yedinci cild üzerinde geniş olarak durmuştur.
Paşa, çeşitli cephelerden bu cildi ele almış ve Celaleddin-i Rumi
hazretlerinin olmadığını isbat etmiştir.

Abidin Paşa da üçüncü defa bastırdığı encümenin birinci cildinde Cevdet
Paşanın bu haklı tenkidi karşısında eski fikrinden dönmüştür.

Abidin Paşa, Mesnevi şerhinde, Mesnevi’nin birinci beyti olan:

Bişnev ez ney çün hikayet miküned,
Ez cüdayiha, şikayet miküned.

“Dinle neyden nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikayet ediyor.” beytinin
açıklamasını yaptıktan sonra, şerhine başlayarak, ney’in, insan-ı kamil
olduğunu dokuz şekilde isbat etmektedir. Bunlardan birincisi şu
şekildedir: “Neyden maksad, arif ve akıllı insandır ki, ağzından daima
aşıkane, leziz ve manidar sözler çıkar. Bu beytin ikinci mısraında “Ez
cüdayiha şikayet miküned” (Ayrılıklardan nasıl şikayet ediyor)
buyurulması, arifin, yani Allah adamının ruhani alemden ayrılıp dünyada
bulunmasından, kendini gurbette hissetmesinden ve üzücü, daima değişip
duran hadiselere giriftar olmasından şikayet etmesidir.

Mesnevi-i Şerif’in bu ilk beytinde Celaleddin-i Rumi kuddise sirruh
işitme işiyle ilgili olan "Bişnev" (işit) emri ile söze başlamaktadır.
Bundan maksadı, hem beyan buyurdukları ney’in sedası tabii olarak
işitilmeye muhtaç, hem de işitme duyusunun diğer duyu organlarından ve
uzuvlarından daha faziletli, değerli olmasındandır. İşitme organı ve
duyusundan sonra uzuvların en kıymetlisi olan göz bile, yalnız bazı
sınırlı ve maddi şeyleri görebiliyor. Kulak ise, maneviyatı, akıl ile
idrak olunabilen şeyleri, yani ma'kulatı ve birçok hikmetleri
işitebilmektedir. Allahü tealanın peygamberleri (ala nebiyyina ve
aleyhimüssalevatü vetteslimat) bütün insanlık için iki cihanın saadetine
vesile olan Allahü tealanın emir ve yasaklarını tebliğ için, tabii
olarak işitenlerin, işitme duyusuna müracaat ederlerdi. Göz, ışıksız
vazifesini yapamamaktadır. Kulak ise zahiri yardımcılara muhtaç olmayıp,
daima binlerle çeşit ses ve sedayı işitip, idrak eder ve aklın nurunu
malumatını her şeyden ziyade artırır ve insanın kadrini yüceltir.

Mesnevi’nin bu beytinden arifin, yani veliyy-i kamilin ney’e
benzetilmesinde bazı hikmetler mevcuttur. Mesela, ney önce kamışlıkta
bulunuyordu. Kesilmemişken daima büyüyüp gelişiyor, taze hayat
buluyordu. Kesildikten sonra ise kurudu. İşte arifin ruhu da, ruhlar
aleminde nihayetsiz manevi nimet ve lezzetlere mazhar iken, dünyaya
gelince, adeta ab-ı hayat gibi olan o ruhlar aleminden mahrum
kaldığından susuz kalmış kamış gibi kurudu.

Abidin Paşanın başka eserleri de vardır. Bunlar; 1) Alem-i İslam'ı
Müdafaa: Bir Hıristiyan papazın Kur’an-ı kerim hakkındaki görüşlerine
cevaptır. 2) Meali-i İslamiyye: İslam dininin değeri ve üstünlükleri
hakkındadır. 3) Seadet-i Dünya: Ahlakla ilgilidir. 4) Kaside-i Bürde
Tercümesi'dir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:58 am

Afşin (Haydar bin Kavus)
Türk asıllı Abbasi kumandanı. Orta Asya’da Uşrusana’da doğmuş olup,
doğum tarihi bilinmemektedir. Kan davası yüzünden Horasan’a oradan da
Bağdat’a geldi. İslamiyeti kabul ederek Abbasi halifesinin hizmetine
girdi ve Haydar ismini aldı.
Me’mun 822-823 (H. 207) senesinde Ahmet bin Ebu Halid kumandasındaki
halifelik ordusunu, Afşin’in rehberliğinde, Türkistan’da Semerkand ile
Fergana arasındaki Türklerle meskun bir bölge olan Uşrusana’ya gönderdi.
Halifelik ordusunun Uşrusana’ya geldiğini gören halk, endişe içine
düştü. Ancak Afşin’in babası ve kardeşi Müslüman olunca, halkın çoğu
İslamiyeti kabul etti. İslamiyetin getirdiği yaşayış şekli halk arasında
hızla yayıldı.

Babasının vefatından sonra Haydar bin Kavus (Afşin), Uşrusana valisi
oldu. Bölgede İslamiyetin yayılmasına çok hizmet etti. Bu hizmeti Halife
Me’mun tarafından takdir edilerek, kendisine halifelik ordusunda vazife
verildi.

Afşin, 830 senesinde Aşağı Mısır’daki Berka, El-Beşarud, El-Biyame ve
El-Huf şehirlerindeki isyanları bastırdı.

Afşin, Mu’tasım zamanında da Abbasi halifeliğine isyan eden siyasi ve
dini maksadlı asi ve bagileri cezalandırmak için vazifelendirildi. İran
ve Azerbaycan’daki hürremiyye sapıkları, Babek’in başkanlığında isyan
etmişlerdi. 816 senesinden beri isyan halinde olan Babek Hürremi üzerine
gönderildi. Uzun çarpışmalarından sonra Babek’i yendi. Babek, 838’de
yakalanarak idam edildi.

Halife Mu’tasım da, Afşin’i murassa, tac, hil’at ve külliyatlı mikdarda
para ile mükafatlandırarak Sind Valiliğine tayin etti. Büyük itibar
kazanan Afşin’in halifelik ordusundaki kumandanlık mevkii birinci
dereceye yükseldi.

838’de Mu’tasım’ın Anadolu seferine katıldı. Amuriye savaşında ordunun
sağ kanadına kumanda ederek zafer kazanılmasında büyük rol oynadı.

Afşin, Amuriye seferinden sonra, Sind valiliğine devam etti. Halife
Me’mun ve Mu’tasım devirlerinde askeri muvaffakiyetler kazandı. Başta
halife olmak üzere, devlet erkanı, ahali ve askerler arasında itibarı
arttı. Ancak bazı şikayetler üzerine 840 senesinde mahkemeye verildi.
Uyun’da bir yıla yakın hapis yattı. Hapis hayatı onu çok yıprattı. 841
senesinin ilkbaharında hapishanede vefat etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Afşin Bey (Bekçioğlu)
Selçuklu kumandanlarından. Doğumu, yetişmesi ve ölümü hakkında
kaynaklarda fazla bilgiye rastlanmamaktadır. Horasanlı bir Türkmen
ailesinden geldiği bilinmektedir. Afşin Bey, 1016-1021 seneleri arasında
Çağrı Bey kumandasında batıya yapılan seferlere katıldı. 1064’te Emir
Gümüştigin ile birlikte Anadolu’da gaza ile görevlendirildi. Malatya
yakınlarında Bizans ordusunu bozguna uğrattı. 1067’de Kayseri’yi ele
geçirdi ve Kilikya’ya girdi. Büyük Selçuklu sultanı Alparslan, Afşin
Beyin bu zafer ve fetihlerini haber alınca, çok sevindi ve gazasını
tebrik etti.

Daha sonra Alp Arslan, Afşin Beyi kendisine karşı isyan eden Erbasan’ı
takip için vazifelendirdi. Anadolu’yu iyi bilen Afşin, akıncılarını
toplayarak hızla Derbend’e hareket etti. Afşin’in üzerlerine geldiğini
duyan Erbasan, Mihail ile anlaşarak İstanbul’a doğru kaçtı. Kendisini
takib eden Afşin Bey, Denizli yakınında Honaz’ı fethetti. Boğaziçine
kadar geldi ve pek çok ganimetle geri dönüldü.

Afşin Bey, 1071’de Malazgirt Zaferine de katıldı ve büyük hizmetleri
oldu.

Gazalarda şöhret kazanıp, Anadolu’nun Türk yurdu olması ve İslamlaşması
için çok hizmet eden Afşin Bey, Sultan Alparslan’dan sonra Melikşah’ın
maiyetine girdi. 1075 (H. 468)te Anadolu’dan Halep’e gitti. Oradaki
asilerin cezalandırılmasında vazife aldı. Afşin Beyin daha sonraki
hayatını nasıl geçirdiği belli değildir. Kaynaklarda bu hususta bilgi
bulunmamaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Ağaoğlu Ahmed
Türk siyaset adamı, gazeteci ve yazar. 1869 senesinde Karabağ’da doğdu.
İlk ve ortaokulu Şusa, liseyi Tiflis’de bitirdi. 1889’da Paris’e giderek
Sorbonne Üniversitesinin Tarih ve Filoloji bölümüne devam etti. Bu
sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri ile tanıştı. 1892’de
Londra’da toplanan şarkiyat kongresine katılarak şiiliğin doğuşu ve
gelişmesi hakkında bir tebliğ sundu. Fransa’da tahsilini tamamladıktan
sonra Azerbaycan’a döndü (1894). Şusa ve Bakü’de öğretmenlik yaparken
milli uyanış hareketine katıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazılar
yazdı. Rusya’da Türklerin haklarını korumak için “Difai” isminde bir
siyasi dernek kurdu. Bakü’de Terakki Gazetesini çıkardı. Rusların
baskısıyla İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine Türkiye’ye geldi (1909).
Çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Hakikat Gazetesinin
başyazarı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkez üyesi oldu.
Afyonkarahisar mebusu seçildi (1912). Birinci Dünya Savaşından sonra
Rusya’da ihtilal olunca, Azerbaycan’a gönderilen orduda kumandan
müşaviri olarak bulundu. İran’da yapılan İngiltere-Azerbaycan
görüşmelerine başkanlık etti. Paris’e barış konferansına giderken
İstanbul’a uğradı. Fakat İngilizler tarafından tutuklandı. Önce Limni,
sonra Malta’ya sürüldü. İki yıl sonra Ankara’ya döndü (1921). Matbuat
umum müdürü ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi başyazarı oldu. İkinci devre
Kars mebusu oldu. Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurdu. Fırka kapatılınca
siyasi hayattan çekildi. İstanbul Darülfünunda müderris oldu (1931).
Çeşitli dergilerde yazılar yazan Ahmed Ağaoğlu 19 Mayıs 1939’da
İstanbul’da öldü.

Arabi, Farisi ve Fransızcayı bilen Ahmed Ağaoğlu, Türk fikir ve siyaset
hayatında 1912’den sonra etkili olmaya başlamıştır. Faaliyet ve
yazılarının çoğunu Türk milliyetçiliği ve Türk kültürü üzerine yazarken,
sonra Avrupa medeniyetini savunmaya başladı. Paris’te tanıştığı Mısır
mason locası başkanı Cemaleddin Efgani’nin bozuk fikirlerine kapıldı.

Siyasi fikir ve düşüncelerinde, İttihat ve Terakki Cemiyetinin tesirinde
kalarak, dini inançtan uzaklaştı. İslamiyeti batıl, bozuk inanç olan
Budizm ve Brahmanizme benzeterek çöktüğünü, batı medeniyetinin ise bütün
unsurları ile ayakta durduğunu savundu.

Eserleri:

İslam ve Ahunt, İslam’a Göre ve İslam’da Kadın, Üç Medeniyet, İngiltere
ve Hindistan, Serbest İnsanlar Ülkesinde, Ben Neyim, Gönülsüz Olmaz vs.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Ahi Evren
Anadolu’da Ahilik adlı esnaf teşkilatının kurucusu olan alim ve veli.
İsmi, Mahmud bin Ahmed el-Hoyi, künyesi Ebü’l-Hakayık, lakabı
Nasirüddin’dir. 1171 (H. 567) senesinde İran’ın batı Azerbaycan
taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğdu. 1262 (H. 660)de Kırşehir’de
şehid edildi.

Zamanın en büyük alimlerinden olan Fahreddin-i Razi’nin derslerine devam
ederek akli (fen) ve nakli (din) ilimleri öğrendi. Ahmed Yesevi
hazretlerinin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunda
yüksek derecelere kavuştu. Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin
sohbetlerinde bulundu. Bir hac yolculuğu esnasında evliyadan Evhadüddin
Hamid Kirmani ile tanışıp, onun talebeleri arasına katıldı ve vefatına
kadar yanından ayrılmadı. Böylece tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tıp
ilimlerinde derin alim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir veli
oldu.

Sadreddin-i Konevi hazretlerinin babası Mecdüddin İshak’ın daveti
üzerine, insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak
için Muhyiddin ibni Arabi ve hocası Evhadüddin’le birlikte Anadolu’ya
gelen Ahi Evren, hocasının kızı Fatıma Bacı ile evlendi. Hocası ve
kayınpederi Evhadüddin’le birlikte çeşitli Anadolu şehirlerini dolaştı.
Vaazlarında özellikle esnafa İslamiyet’i anlatarak dünya ve ahiret
işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Yaklaşan
Moğol tehlikesine karşı Müslümanların kuvvetlendirilip
teşkilatlandırılması için çalıştı. Hocasının vefatından sonra yerine
geçti ve vekili oldu. Kayseri’ye yerleşti. Debbağlık yaparak (deri
dabağlayarak) geçimini temin ettiği gibi Müslümanlara Allahü tealanın
emir ve yasaklarını da anlattı. Bilhassa sanat sahibi kimseler arasında
çok sevildi. Bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik
(kardeşlik) müessesesini kurarak bir çok şehir ve kasabada
teşkilatlanmasını sağladı. Hanımı Fatıma Bacı da kadınlar arasında bu
faaliyetleri yapmış ve “Baciyan-ı Rum” adıyla meşhur olmuştur. Ahilik
mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden
faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergahlar
kuruldu.

Ahi Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde zaviyeler inşa
ederek, bilhassa esnafı bir çatı altında toplayıp teşkilatlandırdılar ve
dışarıdan gelen misafirleri ağırladılar. Moğol tehlikesine karşı halkı
uyandırmaya çalışarak, istilacıların önünden kaçıp gelen kimsesizleri
barındırmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Moğollarla
mücadelede devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde esnaftan milis
kuvvetleri teşkil edip “Vatan sevgisi imandandır.” hadis-i şerifinde
bildirildiği gibi vatanlarını, din ve namuslarını müdafaa için
çalıştılar.

Anadolu Selçuklu Devletine karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle
onun nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikayeti üzerine Ahi Evren
tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı. Bu sırada Moğollar
Kayseri’yi muhasara ettiler. Ahi Evren’in teşkilatlandırdığı Ahiler,
şehri kahramanca müdafaa etti. Ancak sürüler halinde gelen Moğollar bu
müdafaayı kırıp bir çoklarını şehit, bir kısmını da esir edip şehre
girdiler. Ahi Evren’in hanımı Fatıma Bacı da esirler arasındaydı. Ahi
Evren beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra Denizli’ye gitti.
Bir müddet sonra Sadreddin-i Konevi hazretlerinin isteği üzerine
Konya’ya gelip Müslümanlara İslamiyeti anlatmakla meşgul oldu. Şems-i
Tebrizi’nin şehid edilmesinden sonra Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti.
Vaazlarındaki sadelik, herkesin anlayabileceği şekilde meseleleri izah
ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerametler, ahlakının
güzelliği, dünya malına ehemmiyet vermeyip, yalnız Allahü tealanın
rızası için çalışması, insanların sevgisini kazanmasına vesile oldu.
Çevresine pekçok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıştığı Evran
ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itaat etmesi, herkesin gözü
önünde bu kerameti göstermesi sebebiyle “Ahi Evran (yılanın kardeşi)” ve
İslamiyete yaptığı hizmetlerinden dolayı “Nasirüddin” lakabı verildi.
Moğollar, Ahi Evren’in nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor,
ne pahasına olursa olsun öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir
emirine baskı yapıyorlardı. Nihayet Ahi Evren 1262 (H. 660) yılında
Kırşehir’de şehit edildi. Şehit olduğu tarih hususunda farklı rivayetler
vardır.

Talebeleri onun yolunu devam ettirdiler. İslam dininin yayılmasını tek
gaye edinmiş olan Ahiler, Söğüt civarında, Bizans hududunda gelişmeye
başlayan Osmanlı beyliği emrine koşuştular. Uçlara yerleşip tekkeler ve
zaviyeler kurdular. İnsanlara Allahü tealanın dinini anlatıp, örnek
ahlaklarıyla gayri müslimlerin Müslüman olmalarına vesile oldular. Osman
Gazinin kayınpederi olan Şeyh Edebali bir Ahi şeyhiydi. Ahi Evren’in
yolunda olan Ahiler, Allahü tealanın rızası ve O’nun dinini yaymak
aşkıyla çalışan Alperenleri ve gazileri yetiştirdiler.

Eserleri:

Allahü tealanın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için
gayret eden Ahi Evren, yazdığı kıymetli eserlerle, insanlara
nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu eserlerinden bazıları
şunlardır: 1) Metali-ul-İman, 2) Tebsırat-ül Mübtedi ve Tezkiret-ül
Müntehi, 3) Et-Teveccüh-ül-Etemm, 4) Menahic-i Seyfi, 5) Medh-i Fakr ve
Zemm-i Dünya, 6) Ağazi Encam, 7) Mükatebat, Cool Yezdan-Şinaht, 9)
Tercüme-i Elvah-ı Imadi, 10) Mürşid-ül-Kifaye.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Ahmed Cevdet Paşa
Osmanlı Devletinde on dokuzuncu asırda yetişen büyük devlet ve ilim
adamı. 27 Mart 1822 (H. 1238)’de Tuna kıyısında bulunan Lofça
kasabasında doğdu. Babası Lofça İdare Meclisi azasından İsmail Ağadır.
İlk tahsilini Lofça’da yaptı. Yaradılıştan zeki ve kabiliyetli olduğu
gibi, pek de çalışkandı. Dedesinin yardımı ile 1839 yılında İstanbul’a
geldi. Medrese tahsiline başladı. Bu arada, matematik, astronomi, tarih
ve coğrafya gibi ilimlerle de uğraşarak kültürünü artırdı. O zaman çok
meşhur olan Murad Molla tekkesine tatil günleri giderek Farisi öğrendi
ve Mevlana’nın Mesnevi’sini bitirdi. Divançe’sinde bulunan şiirlerin
çoğunu bu tekkeye devam ettiği sırada yazdı.

1844’te 22 yaşındayken Çanat payesi ile Rumeli kaleminde kadı oldu. 1845
yılında müderris olarak İstanbul camilerinde ders vermek hakkını elde
etti. 13 Ağustos 1850’de Meclis-i Maarif azalığı ile birlikte
Dar-ül-Muallimin (Öğretmen okulu) müdürlüğüne getirildi. Bu mektebi kısa
zamanda ıslah ederek, mektebe giriş ve imtihan usullerini
yönetmeliklerle tesbit etti. Encümen-i Daniş’e (Osmanlı Akademisi)
1851’de asli üye seçildi.

“Tarih-i Cevdet” namıyla şöhret bulan kıymetli eserinin üç cildini 1854
yılında bitirip Sultan Abdülmecid Hana sundu. Eseri çok beğenen Sultan,
rütbesini yükseltti. Bir sene sonra da devletin resmi tarihçisi oldu.

Osmanlı Cihan Devletinin kanunlarını yapacak olan “Meclis-i Vala-yı
Ahkam-ı Adliye”ye 1861 yılında üye tayin edildi. 1866 yılında ilmiye
sınıfından vezirliğe geçti. Halep vilayetine vali tayin edildi. Bir
müddet orada kaldıktan sonra yeni kurulan “Divan-ı Ahkam-ı Adliye”ye
başkan tayin edildi. Bu vazifede çok faydalı işler gördü; memleketin
adliye ve hukuk sistemini devrin ihtiyaçlarına göre düzenlemeye çalıştı.

Ali Paşa, Fransız medeni kanununun tercüme edilerek Osmanlı Devletinde
tatbik edilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Buna karşı Ahmed Cevdet
Paşa ve aynı düşüncede olanlar, İslam Hukukunun zengin ve tatbik edilmiş
en kuvvetli dalı olan Hanefi fıkhının sistematik hale getirilerek
kanunlaştırılması fikrini müdafaa ediyorlardı. Bu ikinci yani, Ahmed
Cevdet Paşa ve arkadaşlarının fikirlerinin tatbiki için “Mecelle
Cemiyeti” adıyla ilmi bir heyet toplandı. Memleketin en kıymetli hukuk
alimlerinin iştirak ettiği bu meclis, Kur’an-ı kerimin hükümlerini kanun
şekline sokup, bütün milletlerin kıymet verdiği Mecelle adındaki kitabı
hazırlayarak, büyük hizmet etti.

Cevdet Paşa, 1879 yılında Maarif Nazırlığına tayin edildi. Sonra da,
çeşitli valiliklerde, Adliye, Maarif, Dahiliye, Ticaret nazırlıklarında
bulundu. Padişah’ın hususi encümenlerine iştirak etti. 26 Mart 1895’te
vefat etti. Naşı, Fatih Camii bahçesine defnedildi.

Alim, fazıl, edip, tarihçi ve büyük devlet adamı Cevdet Paşa, muhtelif
sahalarda pek çok eser vermiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Tarih-i Cevdet: 12 cilttir. Osmanlı Devletinin 1774-1825 seneleri
arasındaki tarihini anlatır.

Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa: 12 kısımdır. Cevdet Paşanın en
tanınmış eseridir. Hazret-i Adem’den itibaren bir çok peygamberin, İslam
halifelerinin, İkinci Murad’a kadar Osmanlı padişahlarının tarihinden
bahseder.

Tezakir-i Cevdet: Devrinin siyasi, içtimai, ahlaki cephesini
anlatmıştır.

Ma’ruzat: Sultan İkinci Abdülhamid’e 1839-1876 yılları arasındaki tarihi
ve siyasi hadiseleri takdim etmek için hazırlanmıştır.

Mecelle: Ahmed Cevdet Paşa başkanlığında bir hey’et tarafından
hazırlanmıştır. (Bkz. Mecelle).

Divançe-i Cevdet: Gençliğinde yazdığı şiirleri, Sultan İkinci
Abdülhamid’in emriyle bu kitapta toplamıştır.

Kavaid-i Osmaniye: Fuad Paşayla birlikte yazdığı dil bilgisi kitabıdır.

Ayrıca Belagat-ı Osmaniye - Kavaid-i Türkiye, Takvim-ül Edvar-Miyar-ı
Sedad, Adab-ı Sedat fi-İlm-il-Adab, Hülasatül Beyan fi-Te’lifi’l
-Kur’an, Asar-ı Ahd-i Hamidi, Hilye-i Seadet, Ma’lumat-ı Nafia adlı
eserleri çeşitli mevzulardan bahsetmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Ahmed Hamdi Paşa
Osmanlı sadrazamı. Eski sadrazamlardan Melek Ahmed Paşanın soyundan
gelen ve sadrazam Hüsrev Paşanın kethüdası olan Yahya Beyin oğludur.
1826 senesinde İstanbul’da doğdu.Tahsilini tamamladıktan sonra, 1841’de
Babıali’de eski kethüda kaleminde memuriyete başladı. Daha sonra sadaret
mektubi kalemine tayin edildi. 1852’de serasker mektupçuluğuna
getirildi ve on sene sonra Dar-ı şura-yı askeri dairesinde aza oldu.
Burada 1868 senesine kadar kaldı ve derece derece yükselerek “recai”
sırasına girdi. Aynı sene ula sınıfı evveli rütbesi ve 10.000 kuruş maaş
ile Divan-ı ahkam adliye azalığına tayin edildi. Bir süre Hukuk dairesi
riyaseti vekaletinde bulunduktan sonra bala rütbesi ile Evkaf-ı hümayun
nezaretine getirildi ve birçok cami, medrese, mektep ve diğer hayır
kurumlarını tamir ettirdi.

1871’de Aydın valiliğine tayin edilen Ahmed Hamdi Paşa, bir sene valilik
yaptıktan sonra, önce Tuna valiliğine, Şirvanizade Rüşdi Paşanın
sadrazam olması üzerine de tekrar maliye nezaretine getirildi. Hüseyin
Avni Paşanın sadarete tayininden kısa bir süre sonra ikinci defa Aydın,
buradan da Suriye valiliğine gönderildi. Fakat Şam’ın iklimi kendisine
iyi gelmediğinden, istifa etti. 1877 senesinde Dahiliye Nezaretine
(İçişleri Bakanlığına) tayin edildi.

93 Harbinin son günlerinde İbrahim Edhem Paşanın sadaretten ayrılması
üzerine yerine Ahmed Hamdi Paşa getirildi. Ancak çok geçmeden Osmanlı
ordularının kesin bir şekilde mağlubiyete uğramaları ve Edirne’de
şartları çok ağır bir mütareke mukavelesinin imzalanmasından sonra
sadaretten alınarak, üçüncü defa Aydın valiliğine gönderildi. Bir sene
sonra Bağdad valiliğine tayin edildi. Altı ay sonra tekrar Aydın
valiliğine nakledildi. Bu sırada Suriye valisi Midhat Paşanın
istiklalini ilana hazırlandığı haberi sultana bildirilince, Hamdi ve
Midhat paşaların yerleri değiştirildi. Ahmed Hamdi Paşa, Beyrut’ta
teftiş için bulunduğu sırada 59 yaşında iken vefat etti. Beyrut’taki
Mekteb-i sultani civarında defnedilip, üzerine bir türbe inşa ettirildi.

Yirmi dört gün gibi kısa bir süre sadrazamlık yapan Ahmed Hamdi Paşa,
cesur, açık sözlü bir zattı. Sistemli bir tahsil görmemiş olmasına
rağmen, üzerine aldığı vazifelerde, elinden geldiği kadar gayret
göstermiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 11:59 am

Ahmed ibni Kemal Paşa
Osmanlı devlet adamlarından. 1808 (H. 1223) tarihinde İstanbul’da doğdu.
Babası sultan kethüdalarından Seyyid İbrahim Ağadır. 1886 (H. 1304)
tarihinde İstanbul’da vefat etti. Süleymaniye Camii haziresine
(bahçesine) defnedilmiştir.
Ahmed ibni Kemal Paşa, özel hocalardan ilim öğrendi. 1825 tarihinde
Defterdar Mektupçu Kalemine girdi. 1829’da nüfus sayımı için Anadolu ve
Rumeli vilayetlerine tayin olunan memurların gönderdikleri defterleri
tedkik ve icabını yapmak üzere tesis edilen Ceride Nezareti
Başkatipliğine tayin edildi. 1834’te Hacelik, 1835’de Rabia rütbesi
verildi.

Elçilikle İran’a gönderilen Vakanüvis Es'ad Efendinin dikkatini çekip
takdirlerini kazandı ve bu meziyetlerinden dolayı Es’ad Efendi Ahmed
Kemal Beyi Sefaret Sır Katipliği ve Tercümanlığına tayin ettirerek
beraberinde Tahran’a götürdü.

İran dönüşünde, Mülkiye Nazırı Pertev Paşa tarafından sadaret mektubu
kalemine getirildi. İstanbul’a gelen İran şehzadeleri ve sefaret
görevlilerinin tercümanlığında kullanıldı. Daha sonra elçilikle Tahran
ve İsfehan’a gönderildi.

Ahmed ibni Kemal Paşa, 1840 tarihinde Sadaret Mektubu Kalemi
Mümeyyizliğine ve Farsça tercümanlığına tayin edildi. Devletlerle
sürdürülen görüşmeler sonunda alınan kararlar üzerine düzenlenen
Ferman-ı aliyi, Mehmed Ali Paşaya tebliğ için Mısır’a gönderildi.

Ahmed ibni Kemal Paşa, Cizre Mütesellimi Bedirhan Bey’le Van sancağında
Tabari namındaki Nesturi Kabilesi arasındaki çatışma sebebiyle,
tarafları barıştırmak için 1843 tarihinde Cizre’ye gönderildi. Musul,
Diyarbakır, Bağdad ve çevrelerini dolaştı.

Ahmed ibni Kemal Paşa, 1849 tarihinde Avrupa mekteplerinin mevzuatını ve
eğitim sistemini tetkik etmek için Avrupa’ya gönderildi. Fransa,
İngiltere ve Almanya’daki mekteplerin mevzuat ve eğitim metotlarını
tetkik ederek rapor verdi.

1863’de Berlin sefirliği, daha sonra Karadağ komiserliği, 1865’te
Meclis-i Ali-i Tanzimat Azalığına ve şehzadelerin ders nezaretine,
1859’da Harem-i Hümayun Nezareti 1861’de Rütbe-i Bala ile Mearif
Nezareti ile Takvimhane ve Matbaahane Nazırlığı, 1862’de Meclis-i
Vala-yı Ahkam-ı Adliye Azalığı, 1864’te ikinci defa Maarif Nezareti
vekaletine tayin edilmiştir. Bir ara Brüksel’e gönderildi. 1868’de
Şura-yı Devlet Azalığına getirildi. Bağdat’a gelen İran Şahının
Mihmandarlığını yaptı. 1870’de vezirlik rütbesiyle Bağdat’a gönderildi.
Aynı sene Evkaf-ı Hümayun Nazırı oldu. Bir çok devlet hizmetlerinde
bulundu ve kendisine birinci rütbe-i Osmanî nişanı verildi.

Ahmed ibni Kemal Paşa, ilim sahibi, mütevazı bir zat olup; Arapça,
Farsça ve Fransızca lisanlarında mahir, Almanca'ya da aşina idi.
Nazırlık döneminde bir çok hayır eserleri yaptırmıştır.

Müntehabat-ı Şehname, Farsça konuşmaya ait Risale-i Ta’limi Farisi ve
Kavaid-i Farisiyye gibi eserleri vardır. Türkçe ve Farsça şiirleri Divan
halinde tertip olunmuştur. Bir beyti şöyledir:

İnsandır memerr-i vukuat-ı nik ü bed
Sabret Kemal mihnete in-niz begüzered

(İyi ve kötü pek çok hadisenin durağı insandır. Mihnete (sıkıntılara)
sabret Kemal, bunlar da geçer gider.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:00 pm

Ahmed Mithat Efendi
Devrinin büyük gazetecisi. İkinci Abdülhamid Han zamanında yazdığı
romanlar ve yazılarla ün kazanmıştır. Ahmed Mithat Efendi 1844 yılında
İstanbul’un Tophane semtinde doğdu. Babasını 5-6 yaşlarındayken
kaybetti. Çocukluğu ve gençliği sıkıntılar içinde geçti. Bir ara Mısır
Çarşısında aktar çıraklığı da yapan Ahmed Midhat Efendi, Taşhane’deki
Sıbyan Mektebinde ve bir müddet de Rüşdiyede okudu. Rüşdiyeyi Niş’te
tamamladı.

Ağabeyi ile Tuna vilayetine gelen Ahmed Midhat Efendi, Rusçuk’ta Vilayet
Tercüme Dairesine girdi. Bu görevindeyken kendi gayreti ile Fransızca
öğrendi. Midhat Paşa tarafından vilayette çıkarılan Tuna Gazetesinin
başyazarlığına getirildi. Bu gazetede kendini yetiştiren Ahmed Midhat
Efendi, Irak’ta bulunduğu sırada da Zevra Gazetesini kurdu. Bu gazetede
iki yıl çalıştı.

İstanbul’a döndükten sonra Ceride-i Askeriyye Gazetesinin başyazarlığını
yaptı. Bir yandan evinde kurduğu matbaasında bastığı Dağarcık adlı
dergide yazılarını yayınlamaktaydı. Bu dergide çıkan bir yazısından
dolayı Namık Kemal ve Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos’a gönderildi.
1876 yılında İstanbul’a dönen Ahmed Midhat tekrar gazeteciliğe başladı.

Üss-i İnkılab adlı eseri ile Sultan İkinci Abdülhamid Hanın takdirlerini
kazandı ve Matbaa-i Amirenin ve Takvim-i Vekayi Gazetesinin
müdürlüklerine getirildi. Ona en büyük ün sağlayan çalışması 1878
yılında yayınlamaya başladığı Tercüman-ı Hakikat Gazetesidir.

1888’de Stockholm’de toplanan şarkiyatçılar kongresinde Türkiye’yi
temsil etti. Bu görev dolayısıyla gittiği Avrupa’da üç ay kadar kalarak
Avrupa’yı dolaştı. Görüp incelediklerini Avrupa’da bir Cevelan adındaki
kitabında anlatmıştır.

1908 yılında İstanbul Darülfünunu Tarih Muallimliğine tayin edildi.
Burada bir süre pedagoji okuttu. Tekrar yazı yazmak istediyse de,
zamanın değişmesine ayak uyduramadığından yazamadı. 28 Aralık 1912’de
nöbetçi olduğu okulda kalp sektesinden öldü.

Ahmed Midhat Efendinin yazıları belli bir alan içinde kalmamıştır. Nesir
çeşitleri olan hikaye, roman, seyahat, hatıra ve tiyatro dallarında bir
çok yazı yazmış ve eserler vermiştir. Ayrıca tarih, felsefe, din,
biyoloji, coğrafya, astronomi, fizik, iktisat alanında da bir çok eser
ve tercümeleri vardır. Edebiyatımıza iki yüze yakın eser kazandırmıştır.

İlk roman ve hikaye yazarlarımızdan olan Ahmed Midhat Efendi, bu iki tür
arasında pek ayrılık gözetmemiştir. Aynı zamanda halk romancısı olarak
da isim yapan Ahmed Midhat, İlkokul seviyesindeki bir çoğunluğa hitab
etmiştir. Romanlarını, ilgi çekici, ders verici ve eğlendirici özellikte
olmasına dikkat ederek yazmış, yer yer kendisini ortaya koyarak öğütler
vermiştir. Romanlarında geçen olayları daha çok kendi zamanından
seçmiştir. Bununla beraber tarihi ve gelenekle ilgili romanları da
vardır.

Eserlerinden bazıları: Parlamento Rezaletleri (Bu eseriyle Genç
Osmanlılara cephe almıştır.), Hasan Mellah (1874), Hüseyin Fellah
(1875), Pariste Bir Türk (1876), Üss-i İnkılab (1877), Henüz On Yedi
Yaşında (1880), Dürdane Hanım (1884), Gönüllü (1898), Jön Türk (1910).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:00 pm

Ahmed Muhtar Paşa
93 Harbinin doğu cephesi kumandanı ve Osmanlı sadrazamı. 1839’da
Bursa’da doğdu.

Bursa Askeri Lisesini bitirdikten sonra, İstanbul’da Harbiye’ye devam
etti. Buradan 1861’de kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Hersek
isyanının bastırılmasında ve Karadağ savaşlarında bulundu. Ostrok
muharebesinde yaralandı. 1864’te Kozan’daki isyanı bastırmakla
görevlendirildi. Bu görevden döndükten kısa bir süre sonra Sultan
Abdülaziz Hanın oğlu Yusuf İzzeddin Efendinin öğretmenliğine memur
edildi. Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında Yusuf İzzeddin
Efendi ile beraber Padişahın maiyyetinde bulundu.

1870’te Yemen’in merkeze bağlanması için gönderilen ordunun başına
geçirildi. Yemen’deki başarılarından dolayı mareşalliğe yükseltildi ve
Yemen valiliği verildi. 1873’de kısa bir süre Nafia nazırlığı yapan
Ahmed Muhtar Paşa, meşhur 93 Harbi başladığı sırada Erzurum’daki 4.Ordu
Kumandanlığı vazifesinde bulunuyordu.

93 Harbi esnasında Zivin, Gedikler ve Yahniler muharebelerinde Rusları
yendi. Kazandığı bu zaferler sebebiyle Sultan İkinci Abdülhamid
tarafından “Gazi”lik ünvanı ve Murassa Osmani Nişanı verildi. Bu arada
çok kıymetli altın bir kılıç da hediye edildi. Ahmed Muhtar Paşa,
Yahniler Savaşından on bir gün sonra vuku bulan Alacadağ Muharebesinde
kısmi başarılar elde ettiyse de, neticenin aleyhte olacağını düşünerek
orduyu geri çekmiştir. Aynı harbin devamı esnasında Tuna cephesinde
tehlikenin artması üzerine İstanbul’a davet edilerek, Çatalca hattı
kumandanlığına getirildi. Bu görevden sonra Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye
Reisliğine (Genelkurmay Başkanlığına) tayin edildi ve 1892’de Mısır
fevkalade komiserliğine getirildi.

1908’de Meşrutiyetin ilanıyla Ayan Meclisi üyeliğine getirildi. Bu
görevindeki ilk icraatı Mebuslar Meclisi toplantısında Sultan Abdülhamid
Hanın hal’ edilmesini teklif etmek oldu. Nitekim bu teklifin
neticesinde Sultan tahtından indirildi. 1911’de Ayan Meclisi reisliğine
tayin olan Ahmed Muhtar Paşa, 22 Temmuz 1912’de sadrazam oldu. Kurduğu
kabinede, üç eski sadrazam nazır olarak bulunduğu için, “Büyük kabine”
olarak zikredilir. Bu kabinede bulunan eski sadrazamlar; Kamil Paşa,
Avlonyalı Ferid Paşa ve Hüseyin Hilmi Paşadır. Aynı zamanda kabinede,
oğlu Mahmud Muhtar Paşanın bulunmasından dolayı “Baba-oğul kabinesi”
olarak da anılır. Sadareti sırasında Balkan Savaşı başladı.
Başarısızlıkları yüzünden sadaretten çekilmek zorunda kaldı.

1919 yılında İstanbul’da vefat eden Ahmed Muhtar Paşa, Fatih Camii
avlusunda medfundur. Matematik, takvim ve astronomi alanlarında
çalışmalar yapan Ahmed Muhtar Paşanın yazdığı eserlerden bazıları
şunlardır:

Riyaz-ül-Muhtar ve Mirat-ül-Mikat ve’l- Edvar ve bu eserin zeyli
Mecmuay-ı Eşkali, Islahü’t-Takvim, Takvimü’s-Sinin, Takvim-i Mali,
Sergüzeşt-i Hayatım’ın cildi sanisi, 1294-Anadolu’da Rus Muharebesi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:01 pm

Ahmed Paşa (Ankebut)
Osmanlı veziri. Enderunda yetişti. Mirahurluk ve Sancakbeyliğinde
bulundu. Girit Seferine serdar olarak katılarak büyük yararlıklar
gösterdi. Budin Beylerbeyliği ve Çanakkale Boğazı Muhafızlığında
bulundu. Köprülü Mehmed Paşa, 1657’de Boğaz Seferine çıkınca İstanbul’da
Sadaret Kaymakamı olarak kaldı. Karaman Beylerbeyliğinde de bulunan
Ahmed Paşa, 1661’de Girit Serdarlığına getirildi. Girit’in fethinden
sonra adada kalarak, adayı içten ve dıştan gelecek saldırılara karşı
koruyup, huzuru temin etti. Vefatına kadar burada kalıp 1680 yılında
Hanya’da vefat etti. Kandiye’de kiliseden çevrilme bir camisi vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:01 pm

Ahmed Paşa (Kara)
Osmanlı veziriazamı. Arnavutluk’tan devşirilerek Enderun-ı hümayuna
alındı. Burada yetişip Kapıcıbaşı ve Mir-i alem olduktan sonra 1521
yılında Yeniçeriağalığı ile vazifelendirildi. Rumeli Beylerbeyi oldu.
1543’te Macaristan Seferine iştirak etti.

İkinci vezir olarak Doğu Anadolu ve Gürcistan taraflarında fetihlerde
bulundu. Kemah’ta İranlıları büyük bir mağlubiyete uğrattı (1549).
Sokullu Mehmed Paşanın yerine Macaristan serdarlığına getirildi (1552).
Tımaşvar’ı aldı. Eğri Kalesini muhasara etti ise de alamadı. Sulh yapıp
Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte İran Seferine katıldı (1553). Damad
Rüstem Paşanın sadaretten azli üzerine veziriazamlığa tayin edildi
(1553). Sefer dönüşünde suçlu görülerek bir divan toplantısı sonrasında
arz odası önünde idam edildi (1555).

İyiliksever, cesur bir insan olan Ahmed Paşa, Yavuz Sultan Selim’in kızı
Fatma Sultanla evli idi. İstanbul Topkapı’da inşa ettirmeye başladığı
çinilerle süslü cami, ölümünden sonra tamamlandı. Kendisi de cami
yakınına defnedildi. Ayrıca bir de medresesi vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:01 pm

Ahmed Paşa (Şehla, Hacı)
Osmanlı sadrazamı, hattat. Alanyalı Cafer Ağanın oğlu. Cidde valisi
Alaiyeli Hacı Bekir Paşanın yeğenidir.

Foça’da doğdu. Tahsilden sonra amcası Hacı Bekr Paşanın Cidde'deyken
kethüdalığında bulundu. Daha sonra İstanbul’a gelerek büyük mirahur
oldu. Vezirlik verilerek Aydın muhassıllığına tayin edildi (1738).
Bölgede eşkiyalık eden Sarıbeyoğlu’nun isyanını bastırmakla
görevlendirildi ise de muvaffak olamadı. İvaz Mehmed Paşanın sadrazam ve
serasker olması üzerine sadaret kaymakamlığına getirildi (1739). Aynı
yıl nişancılığa tayin edildi. İstanbul’da çıkan bir isyanın
bastırılmasında gösterdiği gayret neticesinde Padişahın takdirini
kazanıp İvaz Mehmed Paşanın yerine sadrazam oldu (1740). Kendisinden
beklenileni verememesi ve şahsi garezi sebebiyle başkalarıyla
uğraşmasından dolayı vazifeden alınarak Rodos’a sürüldü (1742). Bir
müddet sonra İçel sancağı arpalık olarak verilerek Rakka dolaylarında
asayişin düzeltilmesi ile vazifelendirildi (1743). Aynı sene Sayda
valisi, bilahare de Anadolu valisi ve Kars seraskeri oldu (1744). Bu
vazifede iken İran kuvvetlerinin Kars’a hücumunu püskürttü. Hastalığı
sebebiyle seraskerlikten ayrıldı. Haleb valiliği verildi. İkinci defa
Anadolu valiliğine tayin edildi ise de 1745’te tekrar Halep valisi oldu.
İki yıl sonra Diyarbekir sonra da Bağdat valiliğine tayin edildi. Asker
arasındaki bir karışıklık sebebiyle istifa etti. Önce İçel sancağı
arpalık olarak verildi (1748). Aynı yıl Mısır valiliği verildi ise de
bilahare Adana’ya nakledildi (1750). Bu duruma üzülen Ahmed Paşa,
Adana’ya gitmeyip İzmir’de ikamet etti. Bu halinden dolayı Padişah
tarafından takdir edildi. Dördüncü defa Halep valiliğine tayininden
(1752) bir sene sonra Halep’te vefat etti (1753).

Tedbirli, ilim aşığı, fikir ve görüşlerinde isabetli, iyilik yapmayı
seven Ahmed Paşanın bir mektebi, çeşitli yerlerde çeşme ve hayratı
vardır.

Sülüs ve nesihte Yedikuleli Abdullah Efendinin; talik yazısında
Fındıkzade İbrahim Efendinin talebesi olan Ahmed Paşa bilhassa divani
yazıda mahir, üstad idi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:01 pm

Ahmed Paşa (Şeker)
Ressam. 1841’de İstanbul’da doğdu. Asıl ismi Ahmed Ali’dir. Tıbbiye
talebesiyken resme olan kabiliyetiyle dikkati çekti. Resim öğretmenliği
yardımcılığı verildi. Tahsiline Harbiye’de devam etti. Sultan
Abdülaziz’in emri ile resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864).
Paris Güzel Sanatlar Okulunda tahsil gördü. Eserleri, Abdülaziz Hanın da
ziyaret ettiği sergide teşhir edildi (1869-1870). Okulunu başarı ile
bitirdi. Mükafat olarak üç aylığına Roma’ya gönderildi. 1871’de yurda
dönünce saray yaverliği ve Tıbbiye Mektebi resim öğretmenliğine tayin
edildi. Fransızcası çok iyi olduğu için yabancı misafirlere
teşrifatçılıkla vazifelendirildi. İnsanlara karşı hoş davranışları
sebebi ile “Şeker” lakabını aldı. İstanbul Mercan’daki evinde bir resim
atölyesi kurdu. Meraklılara resim sanatını öğretti. Bu arada rütbesi
ferikliğe kadar yükseldi. Türkiye’deki ilk resim sergisini Divanyolu’nda
Maarif Nezareti binasında açtı. Burada kendi natürmort ve peyzajlarını
sergiledi. Şeker Ahmed Paşa, 1907’de İstanbul’da öldü. Resimlerinde daha
çok cansız varlıklara ve tabiat manzaralarına yer vermiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
Programcı
Administrator
 Administrator
Programcı


<b> Mesaj Sayısı </b> Mesaj Sayısı : 818
<b> Tecrübe Puanı </b> Tecrübe Puanı : 9432
<b> Rep </b> Rep : 1002
<b> Yaş </b> Yaş : 28
<b> Nerden </b> Nerden : Ankara

Türk Devlet ve Siyaset Adamları Empty
MesajKonu: Geri: Türk Devlet ve Siyaset Adamları   Türk Devlet ve Siyaset Adamları EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 12:01 pm

Ahmed Rasim
Gazeteci, yazar ve milletvekili. Posta ve telgraf memuru olan Behaeddin
Efendinin oğlu olup, 1864 yılında İstanbul’da doğdu. Doğmadan anne ve
babası ayrıldığı için sıkıntılar içinde büyüdü. Annesinin ve
akrabalarının yardımıyla, ilk mektebi sonra da 1883’te Darüşşafaka
Lisesini birincilikle bitirdi.

Ahmed Rasim, okulu bitirdikten sonra bir müddet Posta ve Telgraf
Nezaretinde memur olarak çalıştı. Ancak Ahmed Rasim, bu şekildeki bir
memuriyetten sıkıldığı için, ayrıldı. İki defa Maarif Nezareti Teftiş
Encümenine tayin edilmişse de, yine ayrıldı. Daha okul sıralarında iken
ilgi duyduğu, hevesli olduğu yazarlık mesleğini 1927 yılına kadar
aralıksız sürdürdü. Aynı sene İstanbul mebusu olarak meclise girdi. 21
Eylül 1933 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

Ahmed Rasim, kalemi ile geçindiği için en çok eser veren yazarlardan
biridir. Yazarlığa Ahmed Midhat Efendinin teşvikiyle başladı. İlk olarak
Tercüman-ı Hakikat Gazetesinde Fransızca'dan yaptığı bir tercümesi
yayınlandı. Sonra sırasıyla, Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Hakikat,
Ma’lumat gibi gazetelere yazı yazmaya başladı. Bunun yanında Güneş,
Gülşen, Sebat, Hamiyyet, Şafak, Servet, Tanin, Tasvir-i Efkar vb.
dergilere yazı yazıyordu. Bazı yazılarında takma isimler kullanıyordu.
Mesela Leyla, Feride, Hanımlara Mahsus gibi.

Ahmed Rasim, çeşitli konularda tarih, roman, şiir, otobiyografi, vb.
birçok dalda eser vermiştir. İlkokullarda okutulmak için dört ciltlik
bir Osmanlı Tarihi hazırlamıştır. Roman ve hikayeleri ilk acemilik
devirlerine rastlar. Ahmed Rasim de bu roman ve hikayelerinde Ahmed
Midhat Efendi gibi okuyucuya bilgi vermeye çalışmıştır. Şiirleri eski
biçimde yazılmış şarkı ve gazellerden ibaret olup, Nedim’in tesirleri
görülür. Fıkra ve hatıralarında ise İstanbul’un son yıllardaki halini
tasvir etmiştir. Burada çeşitli insan tiplerini başarıyla tasvir
etmiştir. Dünyayı ve insanları hoş ve gülünç tarafları ile ele alan
Ahmed Rasim’in eserlerinde yaşama sevinci her şeye hakimdir. Edebi
zevkte ve dilde orta bir yol tutma taraftarıdır. Sayıca yüzden fazla
olan eserlerinde canlı bir Türkçe kullanmıştır.

Romanları : Meyl-i Dil (1892), Nakam (1899), Kitabe-i Gam (1899),
Hamamcı Ülfet (1922).

Fıkra ve makaleleri: Tarih ve Muharrir (1329), Şehir Mektupları (1316),
Eşkal-i Zaman (1334), Muharrir Bu Ya (1926), Menakıb-ı İslam (1325).

Hatıraları: Gecelerim (1312 - 1316), Fuhş-ı Atik Fuhş-ı Cedid (1340),
Muharrir, Şair, Edib (1342).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmcafe.yetkinforum.com
 
Türk Devlet ve Siyaset Adamları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
 Similar topics
-
» Türk öğrencileri ağırladı!
» "Türk teknik adamlar atılım içinde"

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
FrmCafe :: Kültür & Sanat & Tarih :: Tarih :: Genel Tarih-
Buraya geçin: