******ün Bilime Verdiği Önem - ****** ve Bilim
****** ün önem verdiği ve savunduğu kavramların hayatımızla olan
uyumunu, hemen her alanda görmek mümkündür. ****** ün bilim konusuna
yaklaşımı, bunun bir başka örneğidir. ******, "İlim ve fen nerede ise
oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen
için kayıt ve şart yoktur" derken, konuya olan ilgisini ön plana
çıkartmaktadır.
Türk Milleti, gerçek karakterine ters düşen, cahillikten ve geri
kalmışlıktan kurtulmak için, Ulu Önder Mustafa Kemal ****** ün
göstermiş olduğu çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeli; hedeflerine ulaşmak
için bir an önce harekete geçmelidir. Bu hedeflere ulaşmak için gereken
herşey yapılmalıdır. Türk Milletinin üstün karakteri bunu yapacak
güçtedir. ****** ün bilime verdiği önem de, Türk Milletini bu hedefe
ulaştıracak yollardan biri olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir.
******; bilim ve fen hakkındaki görüş ve düşüncelerini şöyle ifade
etmektedir:
" Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek
yol göstericisi ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici
aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve
fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve
ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl
önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra
bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak
değildir.Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz.
Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız...
Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet
düzeyinin üzerinde yaşayacağız.
Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların
korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de
hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan
milletler, hayatı akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat
felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu
altına girmeye mahkumdur.
Başarılı olmak için aydın sınıf ve halkın zihniyet ve hedefi arasında
doğal bir uyum sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin
edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır. Halka
yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok aydınlara yöneltilen bir
vazifedir. Gençlerimiz ve aydınlarımız niçin yürüdüklerini ve ne
yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk
tarafından iyice benimsenip kabul edilebilecek bir hale getirmeli,
onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır.
İlerlemek yolunda yapılacak her önemli teşebbüsün, kendine göre önemli
sakıncaları vardır. Bu sakıncaların en az dereceye indirilmesi için
tedbir ve teşebbüslerde hata yapmamak lazımdır.İnsanların hayatına,
faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icad yeteneğidir. Manevi
kuvvet ise özellikle ilim ve iman ile yüksek bir şekilde gelişir. Her
işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle
beraber, yolun kabul edilebilir, mantıki ve özellikle ilmi olması
şarttır.
Her yeni yetişen kendinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse, ancak
o zaman gelecek nesiller birbirinden kademe kademe yüksek seviyede bir
yükselme grafiği meydana getirebilir ki, insanlığın ilerlemesinin amacı
da budur. Bir millet için mutluluk olan bir şey diğer millet için
felaket olabilir. Aynı sebep ve şartlar birini mutlu ettiği halde
diğerini mutsuz edebilir. Onun için bu millete gideceği yolu gösterirken
dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade
edelim, ancak unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak
mecburiyetindeyiz. Milletimizin tarihini, ruhunu, geleceklerini gerçek,
sağlam, dürüst bir görüşle görmeliyiz. Taassup cahilliğe dayanır. Bundan
dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde
halkı aydınlatmak lazımdır.
Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmış, diploma
almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan
başka, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için
Avrupaya, Amerikaya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve
göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa
gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye çok zayıf kalır.
Bunun yerine mecburiyet geçerli olur. Hayati gerçekleri bilerek,
bilmeyenlere de uygun bir yol ile veya zor ile anlatarak amacımıza
yürüyeceğiz. Bizi o amaca varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış
düşmanlardır. Bunlar bizi bir sömürge haline koymak için ilerlememizi
istemeyenlerdir. Fakat çiftçi arkadaşlar, muhterem babalar, bizim için
bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır: O da
içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir. Aklı eren, memleketini
seven, gerçeği gören kimselerden böyle bir düşman çıkmaz. İçimizden
böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen cahiller, ya memleketini
sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz cahil dediğimiz
zaman mutlaka okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim,
gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı
gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü
gibi, gerçeği gören gerçek bilginler çıkar.
Sanayileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır.
Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut
olan büyük, küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta
vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa
yoldan en ileri ve mutlu Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir
zorunluluktur. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de
onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak,
terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim, teknik ve her türlü
buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.
Harp sanayi kuruluşlarımızı, daha çok geliştirme ve genişletme için
alınan tedbirlere devam edilmeli ve sanayileşme çalışmamızda da ordu
ihtiyacı ayrıca gözönünde tutulmalıdır. Bütün uçaklarımızın ve
motörlerinin memleketimizde yapılması ve hava harp sanayiimizin de bu
esasa göre geliştirilmesi gerekir. Hava kuvvetlerinin kazandığı önemi
gözönünde tutarak, bu çalışmayı planlaştırmak ve bu konuyu layık olduğu
önemle milletin görüşünde canlı tutmak lazımdır. İlim, tercüme ile
olmaz, inceleme ile olur. İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki
işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki, beni bilim adamları
aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız,
bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel (yapıcı) yönlerini gösteriniz,
ben takip edeyim.
Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve
kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü
zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla
taviz (ödün) vermediğimizi akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik
edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların,
kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir
dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve
ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak
istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni
benimsemek isteyenler, bu temel mihver (eksen) üzerinde akıl ve ilmin
rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."