Pala
Kelimeler içinde bir aşk ve bu aşkın zahir boyutunda bir cinayet ve bu
cinayetin 66 soruda çözümlemesi.
İskender Pala ikinci romanı olan bu kitabıyla yeniden göz doldurdu,
gönül verdi okuyucularına.
Kitap sunuş bölümünde de yazıldığı gibi bir müzayede satışa sunulan bir
kitabın alımıyla başlanıyor. Yazara diyoruz ki o kitabı iyi ki almışsın.
O kitap bu kitabı var eden cümlelerin sebebi. Yazar o kitaptaki
hikâyeyi genişleterek, sunumunu zenginleştirerek o tarihte
yaşıyormuşçasına bizi de o sihirli kelimeleriyle sürükleyip o tarihe
götürüyor.
Dönem Lale devri. III. Ahmet'in padişah olduğu dönem. Saray ve
çevresinin bu dönemde keyif ve eğlenceye düşkünlüğü ve lale'nin bu
dönemdeki önemini okuduğumuz sayfalarda bir daha gördük.
Bilgilerimizi tazeleyip kendimizi bir aşkın içinde gördüğümüzde içimizin
sızısından kendimizi yazanın cümlelerine bırakıyoruz. Sürükleyici
anlatımıyla kimi zaman bizi heyecanlandıran kimi zaman da meraktan
çatlatan bir tarz ile kitabı elimizden bırakmamaya niyetli herhalde
yazan.
Her bölüm yekdiğerinin devamı ama bölümlerin ard arda değil de karışık
olarak verilmesi sürükleyiciliğine lezzet katan bir başka boyutu.
Elimize aldığımız andan itibaren gözümüzün o kitabın sayfalarından başka
bir şey görmemesi yazanın cümleler ile haşır neşirliğinden olsa gerek.
Tüm olay Nakşigül ve Şahin'in aşkı üzerine geçiyor dersek yanılmayız.
Ama aradaki yardımcı karakterlerin baskınlığı da göze çarpmakta. Topaç
Yeye, Şehnaz, Hafız Çelebi, Bican Efendi ve tabi ki Hörükız.
Olay Nakşigül'ün öldürülmesiyle başlıyor. Şahin ile evliliklerinin ilk
gününde öldürülmesi ve bu cinayetten Şahin'in sorumlu tutulması,
Şahin'in yakalatılıp Eyüp tomruğuna götürülmesi ile artık olay
örgüsünden aklınızı ve gözünüzü kaldıramıyorsunuz.
Kitapta olaylar birbirini seyrederken yazanın divan edebiyatına
hâkimiyeti de göze çarpmakta. Lale devri geçmişse bir yerde Nedim'i
anmamak olmazdı elbet. Nedim'le birkaç yerde karşılaşıyoruz. Ta ki
damdan düşüp ölünceye kadar o da aklımızın bir yerinde kalıyor.
Kitapta en çok ilgimi çeken ise lalelerin renklendirme biçimleri oldu.
Bunu yazanın kaleminden dinleyelim nasıl oluyor bu renkli laleler:
'' kimse bilmezdi ama çelebi güz mevsimi geldiğinde lale soğanlarını
toprağa gömmeden evvel bu kaplumbağaları toplar iki gece tahta kasalar
içinde bekletir, bu sırada kasaların zeminine değişik renklerde toprak
boya yığar, boyaların arasına nane ve fesleğen unu karıştırıp
kaplumbağaların onunla beslenmesini sağlar, sonra onları boş kasalara
alıp iki gün aç bırakır ve bu sefer de önlerine yiyecek olarak lale
soğanları koyardı. Aç kaplumbağalar büyük bir iştahla lale soğanlarına
saldırınca diş izlerini geçirdikleri dakikaya kadar hepsini izler,
ardından onların ağızlarından çekip alır ve önlerine başka soğanlar
koyar, kaplumbağa salyası bulaşan soğanları bu sefer besili koyunlardan
aldığı kuyruk yağına bir gecede bekletir ertesi gün toprağa gömerdi. Bu
usulü bulasıya kadar tam otuz yıl denemeler yapmış ve nihayet istediği
renkte lale elde etmeyi başarmıştı''
Bu bilgiden sonra kitap hakkındaki genel görüşüm ise kitap gerçekten
basımıyla olsun yazı karakterleriyle ilgili olsun sayfa düzenleri olsun
şahane bir kitap. Bazı sayfalardaki resimler ise kitaba renk katmış.
Hem gönle hem göze hitap eden bir kitap olarak çok okunacaklar
listesinden inmeyecek bir kitap olarak gözümde büyüyor Katre-i matem.
Yazarın daha önceki kitabına bakacak olursak bunu görebiliriz.
Her bölüm sonunda gördüğümüz kısa menkıbe diye nitelendireceğimiz
hikmetli ve düşündüren hikâyeler ise bu kitabın şekerleri niyetine
gönlümüzü hoş etti.
Keşke Karaşahin'in akıbetini öğrenseydik. Öğrenmediğimiz şey yeni bir
kitaba mı kaldı. Belki ama çok iyi bir kitap olarak zihnimizde ve bizde
yer edindi.
Teşekkür ederiz yazanına.