Soylu bir
aileye mensup olan Platon, M.Ö. 428 yılında Atina'da doğmuş ve iyi bir
eğitim görmüştür. 20 yaşında Sokrates'le karşılaşınca felsefeye yönelmiş
ve hocasının ölümüne kadar (M.Ö. 399) sekiz yıl boyunca öğrencisi
olmuştur; hocası ölünce, diğer öğrencilerle birlikte Megara'ya gitmiş
ama burada uzun süre kalmayarak önce Mısır'a, oradan da
Pythagorasçıların etkili oldukları Sicilya ve Güney İtalya'ya geçmiştir.
Bir ara korsanların eline düşmüş, fidye vererek kurtulduktan sonra,
kırk yaşlarında Atina'ya dönmüştür. Atina'da Akademi'yi kurarak dersler
vermeye başlayan Platon, M.Ö. 347 yılında 81 yaşındayken ölmüştür.
Platon, hocası Sokrates gibi sokaklarda ve pazar yerlerinde öğretim
yapmak istemiyordu; tam tersine ne yaptığını bilmeyen kuru kalabalıktan
uzak bir yerde bir okul kurarak, seçkin öğrenciler yetiştirmeyi
düşünüyordu. Atina'nın batısında bulunan ve adını bir Yunan kahramanı
Academios'tan alan bölge, bu amaç için çok uygundu. Platon meşhur okulu
Akademi'yi burada kurdu. Bu dönemde, Akademi bölgesinde esin perileri
Müzler için bir tapınak, öğrenciler ve öğretmenler için odalar, toplantı
odaları, konferans salonları ve yemekhaneler yapılmıştı. Ancak
öğretimin nasıl yürütüldüğüne ilişkin yeterli bilgiye sahip değiliz.
Büyük bir olasılıkla Sokrates'in diyalektik yöntemi uygulanmış, yani
öğretim esnasında konferans yöntemi yerine tartışma yöntemi
benimsenmiştir. Platon'un amacı, öğrencilerine bilgi aşkını aşılayarak,
onları filozof bir yönetici olarak yetiştirmektir; bu yüzden ahlak ve
siyasete ağırlık vermiş, ancak bunları mantık ve matematikle
temellendirmeyi ihmal etmemiştir.
Akademi bu haliyle daha çok özel bir öğretim kurumunu andırmaktadır. Her
yaştan öğrencisi vardır; fakat öğrenciler, sınavdan geçirilmez ve
eğitimlerini tamamladıklarını gösterir özel bir diploma ile
ödüllendirilmez; yalnızca doğruyu araştırmakla görevlidirler.
Platon'un ölümünden sonra Akademi'nin başına kız kardeşinin oğlu geçmiş
ve Platon'un düşüncelerinin yerleşmesi ve gelenekselleşmesi için
uğraşmıştır. Akademi uzun bir süre seçkin yöneticilerin yönetiminde ve
denetiminde, seçkin öğrenciler yetiştirmiş ve 6. yüzyılın başlarında bir
Pagan okulu olduğu gerekçesiyle Bizans İmparatoru Justinianus
tarafından kapatılmıştır. Hıristiyanların tehditlerinden kaçan
öğretmenlerden ve öğrencilerden bazıları, Sâsânî Kralı Anuşirvan'ın
(M.S. 531-579) Cundişapur'da kurmuş olduğu tıp okuluna sığınmışlardır.
Bu, uygarlık tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir; çünkü buraya
yerleşen Yunan filozofları ve hekimleri, birkaç yüzyıl sonra İslâm
Dünyası'nda yeşerecek olan bilim ağacının tohumlarını atacak ve böylece
bilim ve felsefe Atina'dan Bağdad'a taşınacaktır.
Justinianus'un Akademi'yi kapatmasının nedeni Pagan etkisini ortadan
kaldırmaktı; ancak bu yolla, istemeden de olsa, Hıristiyanlığın en büyük
rakibi olan Doğu uygarlığının (ve bu arada İslâm uygarlığının)
güçlenmesine yardımcı olmuştur.
Platon, barbarlarla dost olmasa da, onlara karşı Aristoteles kadar katı
bir tutum içerisinde de değildir. Mısır'a yapmış olduğu gezi sırasında,
Mısırlıların bilimleri, dinleri ve yaşam biçimlerine ilişkin bilgi
edinmiş ve Mısır uygarlığının Yunan uygarlığından daha önce geliştiğini
ve onun biçimlenmesine yardımcı olduğunu anlamıştır. Bu husus, Timaios
adlı diyalogunda açıkça görünmektedir. Burada Solon ile bir Mısırlı
rahip arasında geçen bir konuşma cidden çok ilginçtir. Rahip Sais,
"Ah Solon Solon... Siz Yunanlılar daha dünkü çocuksunuz." deyince, Solon
bu söylediklerinin ne anlama geldiğini sorar ve bunun üzerine rahip şu
karşılığı verir :
"Ruh olarak sen ve siz çok gençsiniz; çünkü ne eski geleneklere ne de
yüzyıllar öncesinden gelen bir bilime sahipsiniz ."
Platon Mezopotamyalılara ilişkin fazla bir bilgiye sahip olmasa da, Asur
hükümdarı Ninos'un kanunlarına atıfta bulunması, bu uygarlığa tamamen
yabancı olmadığını göstermektedir. Eserlerinde görülen astroloji
anlayışı büyük ölçüde Babillilerden gelmiştir.
Yunanlıların sürekli düşmanları olan Persleri ise, Platon çok iyi
tanımaktaydı. Olasılıkla Herodotos ve diğer Yunan tarihçilerinin
yapıtlarını okuyarak Achaemenidian İmparatorluğu'na hayranlık duymuştur.
Perslerin otokrasisi, ona, Yunanlıların demokrasisinden daha sempatik
görünüyordu.
Platon'a göre, insanlar bir mağaranın içinde yaşarlar ve yüzleri mağara
girişinin karşısında bulunan duvara dönük olduğu için sadece ve sadece
buraya düşen gölgeleri görebilirler; duyumlarımız yoluyla varlığından
haberdar olduğumuz bu görünümler, gerçek değil, gerçeğin iyiden iyiye
bozulmuş gölgeleridir; gerçeği görmek isteyen bir kimsenin, akıl yoluyla
duyusal zincirlerden kurtularak başını mağaranın girişine çevirmesi ve
orada geçit töreni yapmakta olan ideaları, yani görüntülerin oluşumunu
sağlayan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir. Bu nedenle bu alemde
duyumsadığımız varlıklar birer gölgedir ve asıl var olan şeyler, bu
gölgeler ve bu yanılsamalar değil, onların ardındaki ölümsüz idealardır.
Mesela bir at ne kadar olağanüstü olursa olsun, zamanla bozulur ve
kaybolur; oysa at ideası ezelî ve ebedîdir, değişmez.
Öyleyse, değişim içinde bulunan görüntülerin bilgisini bir yana
bırakarak, hiçbir zaman değişmeyen ideaların bilgisine ulaşmak gerekir;
felsefenin amacı bu olmalıdır; gerçek bir filozof, bu aldatıcı
görünümlerin ardına saklanmış olan mutlak bilgiyi, yani ideaların
bilgisini yakalayabilen kişidir. Platon böylece bilginlerin yolunu da
çizmiş olmaktadır; çünkü İlkçağ ve Ortaçağ'da bilim ve felsefe
birbirlerinden ayrı birer etkinlik olarak görülmemiştir.
Son diyaloglarındaki dualist eğilim, Zerdüştçülükten kaynaklanıyordu
ancak bu etki, büyük bir olasılıkla dolaylı bir yoldan gelmiş olmalıydı;
çünkü Platon'un diyaloglarında Zerdüşt ismine sadece bir yerde
rastlanmaktadır. Ayrıca felsefesinde, Hint felsefelerinin izleri de
görülmektedir.
Platon, Phaidon adlı diyalogunda, bir filozofun ölmekten mutlu
olacağını, çünkü ruh ideasının ölümsüz olduğunu söylemektedir. Bu
anlayış sonraları yaygınlaşacak ve insanı anlamlandırmaya çalışan
düşüncelerin merkezine oturacaktır.
Yapıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, Platon daha çok ahlak ve siyasetle
ilgileniyordu. Devlet, Yönetici ve Kanunlar adlı kitaplarında ideal bir
devletin nasıl olması gerektiğini sorgulamış ve savunduğu görüşler, daha
sonra Fârâbî ve İbn Sinâ gibi İslâm filozoflarının siyaset
anlayışlarının biçimlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek
bilgiye, yani Tanrı İdeası'na ulaşmak olanaklıydı; zaten Tanrı'nın
kendisi de bir matematikçiydi.
Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi arasında bir
ara alem veya iki alemi birbirine bağlayan bir geçittir. Mesela, ister
doğada bulunsun isterse bulunmasın, geometrik biçimler bu ara alemin
varlıklarıdır ve bu nedenle mükemmel değillerdir; bunlarla
ilgilenenlerin, teğetlerin bir daireye veya bir küreye birden fazla
noktada değdiklerini kabul etmeleri gerekir; ancak ideal bir daire veya
ideal bir küre söz konusu olduğunda yalnızca bir değme noktasının
bulunacağı zihinsel bir soyutlama ile kavranabilir. İşte bu nedenlerle,
Platon Akademi'nin kapısına "Geometri bilmeyen bu kapıdan girmesin."
diye yazdırmıştır. Platon uygulamalı matematiği sevmemiş ve bu nedenle
cetvel ve pergelin dışında bir araç kullanmaya yanaşmamıştır.
Platon da doğaya Pythagorasçılar gibi bakar ve gerçeğin kilidini açacak
anahtarın aritmetik ve geometri olduğuna inanır. Matematikle ilgili
orijinal denebilecek bir çalışması yoktur; katkıları daha çok
felsefîdir. Tanımları düzeltmiş ve mantıksal bağlantıları
güçlendirmiştir. Ancak geometrik analiz, Platon'a değil, Kioslu
Hipokrates'e atfedilmektedir.
Platon'un matematiğe ilişkin görüşleri ve çalışmaları sonucunda,
matematik, diğer bilimler arasında seçkin bir konuma yerleşecek ve
yüzyıllardan beri süregelmekte olan bilimsel eğitim ve öğretimin esas
öğesini oluşturacaktır.
Düzgün çok yüzlülerin Platon tarafından keşfedildiği söylenmekteyse de,
ondan çok daha önce bilinmekteydi. Ancak Platon beş düzgün çok yüzlüyle,
beş öğeyi eşleştirmiş ve dörtyüzlünün ateşi, altıyüzlünün toprağı,
sekizyüzlünün havayı, onikiyüzlünün suyu ve yirmiyüzlünün eteri
simgelediğini bildirmiştir; ama Platon atomcu değildir ve Aristoteles'le
birlikte atomcu görüşe karşıdır.