Pek çok
felsefe tarihçisinin gözünde skolastik felsefenin doruğunu temsil eden;
kimilerince XII. yüzyıl Rönesansı’nın “diyalektik şövalyesi”,
kimilerince de ortaçağ felsefesinin tek değme “dil filozofu” ilan edilen
Fransız mantıkçı, ahlâk filozofu ve tanrıbilimci Abelardus, 1079’da
Fransa'da dünyaya geldi. Ortaçağ felsefesinin en önemli tartışmalarından
biri olan “tümeller” tartışmasını da başlatan Petrus Abelardus, oradan
oraya, okuldan okula dolaşarak verdiği diyalektik ve tanrıbilim
dersleriyle (nitekim Abelardus’un diğer bir adı da Palatinumlu Gezimci
anlamına gelen Peripateticus Palatinus’tur) girdiği tartışmaların yanı
sıra zeki, bilge ve bir o kadar da güzel Heloissa ile yaşadığı acı aşk
serüveniyle de felsefe tarihinin en gözde filozoflarından biri olmuştur.
Zengin bir ailenin büyük oğlu olmasının getirdiği ayrıcalıklar ile
yükümlülükleri elinin tersiyle bir kenara iterek kendisini felsefe,
tanrıbilim ve mantık öğrenmeye adayan Petrus Abelardus, bu vazgeçişini
özyaşamöyküsü “Historia Calamitatum”da (Felaketler Tarihi/Bir Mutsuzluk
Öyküsü) şöyle betimler: “...Minerva’nın bağrına sığınmak için Mars’ın
savaş alanını terkettim. Diyalektiği ve onun savunma biçimini felsefenin
tüm öğretilerine yeğ tutarak, savaş ordularını mantığın ordularıyla
değiştirdim; savaş ganimetlerini de tartışma saldırılarına kurban ettim”
(Bir Mutsuzluk Öyküsü, çev. Betül Çotuksöken, s.16)
İlkçağ felsefesine ilişkin bilgisi oldukça sınırlı olan ve bu bilgisi
daha çok Augustinus gibi ilk Hristiyan düşünürlerin yorumlarına dayanan
Abelardus’un mantık alanında elinde en azından Aristotales’in
“Kategoriler”i, “Yorum Üzerine”si, Boethius’un bu yapıtlar üzerine
yorumları ile Porphyrius’un “Isagoge”si gibi temel kaynaklar bulunduğu
bilinmektedir. Abelardus’un bu kaynaklardaki kimi yanlışlıkları ve
atlamaları fark edip bunlar üzerine yoğunlaşması, her ne kadar kendisini
geleneksel Aristotalesçi çerçevenin bir uzantısı ya da uyarlaması
olarak sunsa da, mantık konusundaki temel çalışması “Logica
Ingredientibus” (Yeni Başlayanlar İçin Mantık/Porphyrios Üzerine
Yorumlar) aracılığıyla özgün bir “dil felsefesi” ve “mantık kuramı”
geliştirmesini sağlamıştır. Abelardus adı geçen özgün kaynakları
gelişkin ve kapsamlı bir “sözcüklerin ve tümcelerin anlamlandırılması
kuramı”nı üretmek üzere kullanan ilk felsefecidir. Abelardus’un mantık
kuramının Aristotales’inkinden ayrıldığı temel nokta, önermelere
(tümcelere) ve önermelerin ne söylediklerine, terimlerden (sözcüklerden)
ya da terimlerin anlamlarından daha çok ağırlık tanımasıdır.
Abelardus’un ahlâk felsefesi ile tanrıbilimi, mantık felsefesinde
tümeller konusunda ulaştığı sonuca dayanır. Başka bir deyişle
Abelardus’a göre tanrıbilimin dogmaları ve ahlâk felsefesinin kavramları
birer tümeldir ve dilde bağlamlarına göre yer alırlar. Hem Stoacı
etikten hem de Hristiyanlığın “cezalandırma ve ödüllendirme”
öğretisinden etkilenen Abelardus, etik konusundaki düşüncelerini ortaya
koyduğu “Ethica” (Etik) diye de bilinen “Scito te ipsum” (Kendini
Tanı/Bil) ve “Dialogus inter philosophum, iudaeum et christianum”
(Filozof, Yahudi ve Hristiyan Arasında Diyalog) adlı yapıtlarında insan
ilişkilerindeki öznel öğeyi kurgular ve “yönelim”in ya da “niyet”in bir
eylemin ahlâki niteliğindeki önemi üzerinde durur.
Eylemi kökeni bakımından ele alan ve kötülüğün eylemin kendisinde değil
eylemin kökenindeki yönelimde (niyette) yattığını savunan Abelardus,
kötülük ile günahı birbirinden ayırıp kötülüğün bir günah değil, günah
işlemeye bir yönelim olduğunu öne sürer. Abelardus’un görüşünde “günah”,
kişinin yapılmaması gerektiğini bildiği halde o şeyi yapması ya da o
şeyin yapılmasına rıza göstermesi veya yapması gerektiğini bildiği halde
o şeyi yapmayı atlaması ya da unutmasıdır.
Yalnızca bu eylemler, bu atlayıp unutmalar kişiyi Tanrı’nın gözünde
suçlu kılar ve Tanrı’nın cezasını hak ettirir. Yapılmaması gereken
birşeyi yapmaya rıza gösterme ya da eğilim duyma nesnel olarak kötü olsa
da rıza gösteren kişi bilgisiz ya da cahil ise cezalandırılmaz. Rıza
gösterme ya da eyleme olur verme yalnızca Abelardus’un Tanrı’nın
küçümsenmesi ve aşağılanmasıyla bir gördüğü doğrunun ve iyinin hor
görülüp aşağılanmasına neden olduğunda günahtır. Buna karşı benzer bir
akıl yürütmeyle rıza iyiye, başka bir deyişle Tanrı’ya saygı ve sevgi
gösterdiğinde ise erdemlidir.
Abelardus tanrıbilime ilişkin düşüncelerini ise tanrıbilimin temel
kavramlarından biri olan “Theologia Summi Boni” (En Yüce İyinin
Tanrıbilim), “Introductio ad Theologiam” (Tanrıbilime Giriş) ve
“Theologia Christina” (Hristiyan Tanrıbilimi) adlı yapıtlarında
sunmuştur. Bu yapıtlarında Tanrı’nın üçlüğüne, birliğine ya da tekliğine
ilişkin çeşitli görüşleri diyalektik yöntem aracılığıyla ele alıp
çeşitli uslamlamalar ileri süren Abelardus’un Tanrı’nın varlığını
tanıtlayan uslamlamasına göre, akıllı varlıklar olarak akıllı olmayan
şeyler dünyasına kesinlikle üstün olsak da bizlerin kendimiz tarafından
oluşturulmadığımızı kabul etmemiz gerekir. Eğer dünya kendi kendisinin
nedeni olsaydı-varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanmayan,
varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanan şeye üstün
olacağından-böyle olamazdı. Dolayısıyla dünya başka bir şey; bizim
“Tanrı” diye adlandırdığımız bir yapıcı ya da yönetici tarafından
varoluşa getirilir.
Abelardus’un bu uslamlama temelinde ulaştığı sonuç, varolan ya da
meydana gelen herşeyin varolmak ya da meydana gelmek için bir nedenin
olduğudur. Başka türlü olasaydı, Tanrı’nın meydana gelmeleri için hiçbir
neden bulunmaksızın meydana gelmesini olanaklı kıldığı ya da
varolmasına izin verdiği bir takım şeylerin bulunduğunun savlanmasına
yol verilmiş olunurdu. Nitekim Abelardus bu savın düşünülmesinin bile
“kutsal iyiliğin” değerine gölge düşürdüğünü düşünür. Abelardus bu görüş
uyarınca Tanrı’nın yaptıklarının dışında yapmayı unuttuğu savlanan
başka şeyleri ne yapabileceği ne de unutabileceği sonucunu çıkarır.
1142 yılında ölen Abelardus’un diğer önemli yapıtları arasında
tanrıbilim alanında “aynı” konu üzerine öne sürülen “karşıt” görüşler
ile bunların tutarsızlıklarını serimlediği bir alıntılar derlemesi olan
“Sic et Non” (Evet ve Hayır/Hem Öyle Hem Öyle Değil) ile salt felsefe
yazılarının en önemlilerini içeren “Dialectica” (Diyalektik) daha bir
öne çıkmaktadır. Abelardus’un dil bilgisi üzerine yazdığı kitabı
“Grammatica” ise günümüze ulaşmamıştır.