Bütün insanlık tarihinin en saygın
kişilerinden birisi olarak tanınan Sokrates de aslında bir sofist*tir.
Atina'da doğmuş (M.Ö. 470) ve iyi bir eğitim görmüştür. Babası, onu
kendi mesleğinde, yani bir heykeltıraş olarak yetiştirmek istediği
halde, Sokrates felsefeye ilgi duymuştur. Meydanlarda, tiyatrolarda ve
yollarda felsefî tartışmaların yapıldığı bir ortam içinde böyle bir
istek gayet doğaldı. Sokrates, aritmetik, geometri, astronomi ve
politikaya ilişkin yeterli düzeyde bilgiye sahipti. Çok basit bir yaşam
sürmüştü. Her ne kadar görüşlerinin çok etkili olduğu kabul edilmişse
de, hiçbir yapıt kaleme almamıştır. Onu iki öğrencisi, Platon ve
Ksenofanes'in yazdıklarından tanımaktayız.
Sokrates diğer sofistlerden çok farklıydı. Düzenli bir öğretim yapmıyor
ve öğrencilerinden ücret almıyordu. "Kendini bil!" ilkesi doğrultusunda,
düşünürlerin bakışlarını evrenden insana çevirmişti. Evreni
anlamlandırmadan önce kendimizi anlamlandıralım; "Biz kimiz?" bu sorunun
yanıtını verelim diyordu. Bu nedenle, yalnızca bir tarlayı ölçebilecek
düzeydeki geometri bilgisini yeterli buluyor, daha zor matematik
problemleriyle uğraşmanın yararsız olduğuna işaret ediyordu. Ona göre,
insanlara, pratik ahlâk kurallarını öğretmek daha isabetli olacaktı.
Böylece Sokrates, kuramsal bilim ve uygulamalı bilim tartışmasını da
açmış oluyordu.
Sokrates ilk anlambilimcidir; anlamları belirlenmemiş kavramların ve
terimlerin kullanılmasının sakıncalarına temas etmiştir. Her çeşit
bilgide, kavramların ve terimlerin açık ve seçik bir biçimde
tanımlamalarının yapılması gerektiğini savunmuş olması, dolaylı yoldan
da olsa, bilimin ilerlemesine küçümsenemeyecek ölçüde katkıda
bulunmuştur.